Almanya'da tutuklu bulunan devrimci tutsak Musa
Aşoğlu'nun ilk duruşması 25 Ocak günü Hamburg Yüksek Eyalet Mahkemesi'nde
görüldü, Duruşmada okunan iddianamenin ardından savunma avukatları iddiaları
red ederek, davanın iptal edilmesini istedi. Mahkeme heyeti ise savunma
avukatlarının talebini değerlendirip karar vermek için duruşmayı 30 Ocak saat
12.30'a erteledi.
Almanya'nın Hamburg şehrinde 2 Aralık 2016’da Alman polisi tarafından kaldığı eve yapılan baskın sonucu gözaltına alınıp tutuklanan Musa Asoğlu'nun ilk duruşması 25 Ocak günü Hamburg Yüksek Eyalet Mahkemesi'nde görüldü. Duruşma öncesi mahkeme binası önünde bir araya gelen Almanya Halk Cepheliler açtıkları pankart ve flamalarla, attıkları sloganlarla Musa Asoğlu'na özgürlük istedi. Burada yapılan kısa bir konuşma ile gelişmelere ilişkin bilgi verildi. Çalınan Grup Yorum marşları ile Musa Asoğlu'nun yanlız olmadığı vurgulandı.
Ardından duruşma salonuna geçildi. Duruşma salonun dolmasıyla birlikte devrimci tutsak Musa Asoğlu salona getirildi. Kısa süreli ajansımızın da aralarında bulunduğu basının çekim yapmasına izin verildi.
Duruşmanın başlaması ile Hakimin kimlik tespitini yapmasının ardından, savcı tarafından iddianamenin okunmasına geçildi. Savcı 2005'ten 2013 yıları arasında Asoğlu hakkında yürüttüğü faaliyetleri aktararak, Musa Asoğlu`nun DHKP-C içinde yüksek derecede sorumlu olduğuna değindi.
Savcının iddianamesinde Avrupa'da Türkiye'deki faşizme karşı yürütülen demokratik eylemlerden başka bir şey yoktu! Savcının iddianamesini okunmasının ardından Musa Asoğlu'na iddialara ilişkin düzeltmek veya eklemek istediği bir şeyin olup olmadığı soruldu.
Savunma avukatı ise söz alarak, iddialara ilişkin açıklamada bulunarak, Türkiye'nin AKP faşizmi tarafından yönetildiği. AKP'nin bir faşist baskı rejimi olduğu, Türkiye'de OHAL uygulamasının olduğu, binlerce insanın işlerinden atıldığı, öğrencilerin, avukatların, milletvekillerinin, emekçilerin, gazetecilerin gereksiz yere işkence ile gözaltına alınarak tutuklandığını vurgulayarak, Türkiye'nin açık bir cezaevi olduğunu aktardı.
Avukat, sistematik işkence, gözaltı, baskı, katliamların ve infazların olduğu bir ülkede faşizme karşı mücadele etmenin suç olmadığını vurguladı. Recep Tayyip Erdoğan'ın İŞİD ve El Nusra gibi terör örgütlerini maddi ve manevi olarak destekleyerek, Türkiye sınırları dışında ve ülke içinde katliam saldırıları düzenlediklerini aktardı.
Aynı şekilde AKP'nin Avrupa'da istihbarat örgütlenmesinin yoğun olduğu, Osmanlı Ocakları'nın katliam yapmak amacıyla Avrupa'da örgütlendiği, bütün bunları Türkiye devletinin finanse ettiği ifade edildi.
Almanya'da yaşanan olaylardan örnek veren avukat, asıl terörizmin bu olduğunu aktardı. Savunmasına devam eden avukat, Almanyada da katillerin istediği gibi hareket ettiğini, yabancı düşmanlığının yükseldiğini belirtti. Ayrıca iddianamede bulunan Musa Asoğlu'nun, "DHKP-C'nin üst düzey yöneticisi olup, DHKP-C'nin ise Türkiye'de silahlı mücadele vermesine" ilişkin cevabında, savunma avukatı, faşizm ile yönetilen, katliamların, işkencelerin sistematik yaşandığı ülkelerde silahlı mücadelenin şart olduğunu ve bunun meşru olduğunu savundu.
İkinci savunma avukatı ise yaptığı konuşmada, bu davanın meşru hiç bir yanın olmadığını, faşizme karşı verilen mücadeleden dolayı insanların başına ödül konularak, gözaltına alınarak tutuklanamayacağını vurgulayarak bu davanın iptalini, Asoğlu'nun koşulsuz serbest bırakılmasını istedi.
Hakim ise taleplerin değerlendirilmesi ve kararın açıklaması için duruşmayı 30 Ocak Salı gününe erteledi. Mahkemeye katılan kitle hep birlikte ayağa kalkarak, "Musa Asoğlu Onurumuzdur", "Devrimcilik Yapmak Suç Değil Görevdir", Devrimci Tutsaklar Yanlız Değildir" şeklinde sloganlar attı. Musa Asoğlu ise duruşma salonundan gülümseyerek herkesi selamlayarak çıktı. Duruşma çıkışında kitle tekrar mahkeme binası önünde bir araya gelerek burada basın açıklaması yaptı. Musa Asoğlu ile Dayanışma Komitesi, yaptığı açıklama ile görülen ilk duruşmaya ilişkin bilgi vererek, herkesi Musa Asoğlu nezdinde devrimci tutsakları sahiplenmeye çağırdı. Komite ardından söz alan savunma avukatı ise gelişmeleri aktararak, davanın tamamen usulsüz olduğunu belirtti.
Halk Cephesi, TAYAD, Dev-Genç, Alman solunun ve halkın katıldığı duruşma atılan sloganlar ve söylenen marşlarla son buldu.
Almanya'nın Hamburg şehrinde 2 Aralık 2016’da Alman polisi tarafından kaldığı eve yapılan baskın sonucu gözaltına alınıp tutuklanan Musa Asoğlu'nun ilk duruşması 25 Ocak günü Hamburg Yüksek Eyalet Mahkemesi'nde görüldü. Duruşma öncesi mahkeme binası önünde bir araya gelen Almanya Halk Cepheliler açtıkları pankart ve flamalarla, attıkları sloganlarla Musa Asoğlu'na özgürlük istedi. Burada yapılan kısa bir konuşma ile gelişmelere ilişkin bilgi verildi. Çalınan Grup Yorum marşları ile Musa Asoğlu'nun yanlız olmadığı vurgulandı.
Ardından duruşma salonuna geçildi. Duruşma salonun dolmasıyla birlikte devrimci tutsak Musa Asoğlu salona getirildi. Kısa süreli ajansımızın da aralarında bulunduğu basının çekim yapmasına izin verildi.
Duruşmanın başlaması ile Hakimin kimlik tespitini yapmasının ardından, savcı tarafından iddianamenin okunmasına geçildi. Savcı 2005'ten 2013 yıları arasında Asoğlu hakkında yürüttüğü faaliyetleri aktararak, Musa Asoğlu`nun DHKP-C içinde yüksek derecede sorumlu olduğuna değindi.
Savcının iddianamesinde Avrupa'da Türkiye'deki faşizme karşı yürütülen demokratik eylemlerden başka bir şey yoktu! Savcının iddianamesini okunmasının ardından Musa Asoğlu'na iddialara ilişkin düzeltmek veya eklemek istediği bir şeyin olup olmadığı soruldu.
Savunma avukatı ise söz alarak, iddialara ilişkin açıklamada bulunarak, Türkiye'nin AKP faşizmi tarafından yönetildiği. AKP'nin bir faşist baskı rejimi olduğu, Türkiye'de OHAL uygulamasının olduğu, binlerce insanın işlerinden atıldığı, öğrencilerin, avukatların, milletvekillerinin, emekçilerin, gazetecilerin gereksiz yere işkence ile gözaltına alınarak tutuklandığını vurgulayarak, Türkiye'nin açık bir cezaevi olduğunu aktardı.
Avukat, sistematik işkence, gözaltı, baskı, katliamların ve infazların olduğu bir ülkede faşizme karşı mücadele etmenin suç olmadığını vurguladı. Recep Tayyip Erdoğan'ın İŞİD ve El Nusra gibi terör örgütlerini maddi ve manevi olarak destekleyerek, Türkiye sınırları dışında ve ülke içinde katliam saldırıları düzenlediklerini aktardı.
Aynı şekilde AKP'nin Avrupa'da istihbarat örgütlenmesinin yoğun olduğu, Osmanlı Ocakları'nın katliam yapmak amacıyla Avrupa'da örgütlendiği, bütün bunları Türkiye devletinin finanse ettiği ifade edildi.
Almanya'da yaşanan olaylardan örnek veren avukat, asıl terörizmin bu olduğunu aktardı. Savunmasına devam eden avukat, Almanyada da katillerin istediği gibi hareket ettiğini, yabancı düşmanlığının yükseldiğini belirtti. Ayrıca iddianamede bulunan Musa Asoğlu'nun, "DHKP-C'nin üst düzey yöneticisi olup, DHKP-C'nin ise Türkiye'de silahlı mücadele vermesine" ilişkin cevabında, savunma avukatı, faşizm ile yönetilen, katliamların, işkencelerin sistematik yaşandığı ülkelerde silahlı mücadelenin şart olduğunu ve bunun meşru olduğunu savundu.
İkinci savunma avukatı ise yaptığı konuşmada, bu davanın meşru hiç bir yanın olmadığını, faşizme karşı verilen mücadeleden dolayı insanların başına ödül konularak, gözaltına alınarak tutuklanamayacağını vurgulayarak bu davanın iptalini, Asoğlu'nun koşulsuz serbest bırakılmasını istedi.
Hakim ise taleplerin değerlendirilmesi ve kararın açıklaması için duruşmayı 30 Ocak Salı gününe erteledi. Mahkemeye katılan kitle hep birlikte ayağa kalkarak, "Musa Asoğlu Onurumuzdur", "Devrimcilik Yapmak Suç Değil Görevdir", Devrimci Tutsaklar Yanlız Değildir" şeklinde sloganlar attı. Musa Asoğlu ise duruşma salonundan gülümseyerek herkesi selamlayarak çıktı. Duruşma çıkışında kitle tekrar mahkeme binası önünde bir araya gelerek burada basın açıklaması yaptı. Musa Asoğlu ile Dayanışma Komitesi, yaptığı açıklama ile görülen ilk duruşmaya ilişkin bilgi vererek, herkesi Musa Asoğlu nezdinde devrimci tutsakları sahiplenmeye çağırdı. Komite ardından söz alan savunma avukatı ise gelişmeleri aktararak, davanın tamamen usulsüz olduğunu belirtti.
Halk Cephesi, TAYAD, Dev-Genç, Alman solunun ve halkın katıldığı duruşma atılan sloganlar ve söylenen marşlarla son buldu.