İnsan için
yapılan tanımlardan bir tanesi de "hak sahibi varlık"tır. Çünkü insan
hakları ile vardır. Yaşam hakkı, tüm bu hakların toplamıdır. Kişi güvenliği,
düşünce ve ifade özgürlüğü; inanç, barınma, sağlık, eğitim, çalışma, örgütlenme
vb haklar olmadan, yaşama hakkından söz edilemez. Bu haklar olmadan, yaşam
hakkı anlamsızdır. Bu nedenle bu haklara, "temel haklar" denmiştir.
Temelsiz bina ayakta duramaz, temel haklar olmadan yaşam sürdürülemez. O halde
bu hakların yaşamımızda önemli bir yeri vardır. Temel hakların hiçbirisini
insanlık kolayca kazanmadı. Her bir hakkın tarihinde uzun, zorlu ve bedeli
ödenmiş bir mücadele yatıyor. Örneğin kimilerinin zihninde hala kadın hakları
yok, bu nedenle kadınlar çok rahatlıkla öldürülüyorlar ve katilleri bu zihniyet
nedeniyle aklanıyor. Demek ki hakları olmadığını düşündüğünüz birinin yaşam
hakkını da ihlal etmiş olursunuz. Bir başka şekilde anlatacak olursak;
haklarını korumak için ölümüne direnenler, yani bugün güncel örnekte ölüm orucu
eylemi yaparak direnenler, aslında yaşam hakkını savunuyorlar.
Yaşamak ve
yaşatmak, insanlığın mücadele tarihini anımsadığımızda daha iyi anlaşılacaktır.
Sadece inançla ve mücadeleyle, ilkelerle ve onları savunabilme onuruyla dolu
bir yaşam gerçek bir yaşamdır. Grup Yorum üyesi Helin Bölek ve İbrahim Gökçek,
"Sanatımızı özgürce, halk için yapmak istiyoruz." diyerek sanatçı ve
aydınları, sanatın ve sanatçının haklarını sahiplendirmeye çalıştılar.
Çağrılarına verilen yanıt, ölümlerin önüne geçmeye yetmedi; onları kaybettik.
Mustafa Koçak; sanık haklarının hiçbirisine uyulmadan, ölünceye kadar hapis
cezasına mahkum edildi. Tüm ömrünü, tek kişilik bir hücrede ve gökyüzünün bile
tellerle örüldüğü havalandırmaya günde yalnızca 1 saatliğine çıkabilme hakkıyla
geçirmesi istendi. Mustafa, "Adil yargılama hakkı istiyorum." diye
diye hayatını kaybetti. Adil yargılama isteyen Halkın Avukatları Ebru Timtik ve
Aytaç Ünsal direnmeye devam ediyor. Şakran hapishanelerinde tutulan Özgür
Karakaya ve Didem Akman; ağırlaştırılmış müebbet infaz rejiminin iptal
edilmesi, adil yargılanma hakkı ve hasta tutsakların hakları için direniyorlar.
Siyasi bir
kavram olan terör, haklara el koymanın aracı haline getirildi.
"Terör" deyince akan sular duruyor. "Terör" kavramının
yarattığı sonuçlara bir bakın...
Ebru'nun,
Aytaç'ın, Özgür'ün ve Didem'in direnişi; her birimizin hakkı, her birimizin
yaşamı, her birimizin mesleği daha özgür ve bağımsız yapabilmesi ile ilgilidir.
Direnenler, bize "Ses verin." derken, bunu sadece kendileri için
istemiyorlar; onlar, halkın haklarına sahip çıkmamızı istiyorlar.
Aydın
sorumluluğun yükü hafif değildir. Ancak bu yükü sırtlanmadan da aydın olunmaz,
bunu siz de biliyorsunuz. Sizden, ölüm orucu eylemlerini görmezden gelmemenizi;
eylemi değil, dikkat çekmek istedikleri talepleri tartışmanızı istiyoruz. Ölüm
orucu eylemini gündeminize almamayı kendinizce meşrulaştırabilirsiniz. Fakat
halkların mücadele tarihini incelediğinizde, ölümü göze almadan kazanılmış bir
hakkın olmadığını göreceksiniz.
Yaşamı
güzelleştirmeye çalışan bu insanlar, direnme yollarının kapatılmasına karşı
çıkıyor. Kapatılan yolları ölümleri pahasına açmak istiyorlar. Onların
taleplerini dile getirmenin, talepleri sahiplenmenin birçok yolu ve imkanı
vardır.
Bu yolların
kullanılması umuduyla...
Avukat
Oya Aslan - Silivri 9 No'lu Hapishanesi