Ayten Öztürk 8 Mart 2018’de Lübnan’da, Beyrut Refik Hariri Havaalanı'nda gözaltına alındı. 5 gün sonra başına çuval geçirilerek MİT tarafından özel uçakla Türkiye’ye kaçırıldı. 6 ay boyunca falaka, cinsel taciz, elektrik verme, sıcak ve soğukta bırakma, kaba dayak, saç yolma da dahil envai çeşidiyle sistematik işkence yaşadı.
Yoldaşından
haber alamayan Halk Cepheliler “Ayten
Öztürk Nerede?” sloganıyla bir kampanya başlattı. Lübnan, Suriye, Avrupa ve
Türkiye’de sorulabilecek her yere ulaşmaya ve Ayten’i bulmaya çalıştılar. Sonuç
alınamayınca merkezi olarak eylemlilikler süreci başladı.
En akıl almaz
işkencelere rağmen, ne Ayten’e gerçek dışı bir şeyi söylemeyi ne de ihaneti
kabul ettirebildiler. Öyle acizdi ki işkenceciler “kafanın içindekileri çıkart”
diyerek Ayten’in kafasını duvarlara vurdular. Ama o kafanın içindeki; tarihsel
ve siyasal haklılıktı, tarih ve sınıf bilinciydi, halk ve vatan sevgisiydi.
Hiçbir koşulda çıkarılamazdı.
Kampanya
nedeniyle iyice teşhir olan AKP, Ayten’i teslim alamayacağını anlayınca, 28
Ağustos 2018 gecesi, Ankara’da bir tarlaya bıraktı. Hemen ardından TEM (Terörle
Mücadele Şubesi) polisleri gelip gözaltına aldı. Resmi gözaltında 3 gün tutulan
Ayten, apar topar tutuklanarak Sincan Hapishanesi’ne götürüldü.
Savcı ve
hakimler, sorması gereken soruları sormadı, Ayten’in anlattıklarını dinlemedi.
- Ayten, Lübnan’dan
Türkiye’ye nasıl gelmişti?
- Türkiye’ye hangi yolla, ne zaman giriş yapmıştı?
- 6 ay boyunca nerede tutulmuştu?
- Bedenindeki 898 yara neden ve nasıl açılmıştı?
- İşkence talimatını kimler vermiş ve kimler uygulamıştı?
Bu sorular,
Ayten’in göstermelik olarak yargılandığı Ankara 16. ACM, Yargıtay 5. Ceza
Dairesi ve İstanbul 3. ACM heyetleri de bu soruları sormadı. Ayten’in
anlattıklarını ve işkence suçunu yok saydı.
Değer ve
geleneklerini korumakta, işkencecilerin cezalandırılmasında ısrar eden Ayten
hakkında, şimdi iki ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istiyorlar. Ayten’in
dosyası, hukuksuzlukları görmek için hukukçu olmayı gerektirmeyen bir dosyadır.
Ortada yine
bilindik iftiracı itirafçı ifadesi var. Ancak iftiracının söylediklerini
‘doğru’ kabul etsek bile, ortada bir SUÇ YOKTUR! Biraz daha ayrıntılandıralım.
Ayten’in
cezalandırılmasına gerekçe, 2008 yılında İstanbul Okmeydanı’nda gerçekleştiği
söylenen olay şöyledir: Selahaddin Cirit isimli kişi, bir çocuğa tecavüz
ediyor. Olay mahallede devrimcilere haber veriliyor. Devrimciler, tecavüzcüyü
mahallenin ortasında teşhir ediyor ve tecavüzcü onlarca kişiden aldığı
darbelerden ötürü ölüyor. Bu olay sırasında Ayten Öztürk, kaldırımda olayı
izliyor.
Bu dosyada adı
geçenler BERAAT EDİYOR. Ancak devlet, ne tecavüz suçuyla ne de tecavüze uğrayan
kız çocuğuyla değil, ‘kaldırımda duran’ Ayten Öztürk’ü suçlu ilan etmekle
meşgul. Tekrar ediyoruz; iftiracının söylediklerini doğru kabul etsek dahi,
Ayten’in suçu nedir? ‘Anayasayı ihlal’ ve ‘kasten adam öldürmeye azmettirmek’
bu olayın neresindedir?
O sırada o
semtte veya o sokakta bulunmak mı, yoksa sokakta olayı izleyen yüzlerce kişiden
biri olmak mı? Nedir suç? Biz söyleyelim.
Suç, işkenceye
direnmektir. Suç, devrimcilik yapmaktır. Suç, devletin işkence suçunu, ‘MİT
Çiftliği’ni açığa çıkarmaktır, ‘beni değil işkencecileri cezalandırın’
demektir. Yani Ayten’in ‘bağışlanmaz büyük suç’u adalet istemektir!
Sonuç olarak;
- Mahkemeler,
yasalar, ordu, polis; halk düşmanlarını korumak, halkı cezalandırmak için
vardır.
- Ayten
Öztürk’ü kaçırma ve işkence talimatı verenler, bu suçu işleyenler, işkence
suçunu işleyenler hakkında tek bir soruşturma dahi açmayanlar ve Ayten Öztürk
hakkında 2 kez ağırlaştırılmış müebbet isteyenler cezalandırılsın!
Ayten Öztürk Değil, İşkenceciler Tutuklansın!
İşkenceyle Ayten’in Bedenine 898 Yara Açanlar
Cezalandırılsın!
Ayten Öztürk’e Özgürlük!
Grup Yorum