BİRİNCİ GÜNÜNDE EMPERYALİZMİN VE İŞBİRLİKÇİLERİNİN UYUŞTURUCUYLA HALKLARI İMHA ETME POLİTİKASINA KARŞI KARARLILIKLA MÜCADELE EDİLMESİ GEREKTİĞİ AÇIKLANDI
Yunanistan Halk Cephesi
Uyuşturucuyla Mücadele Komitesi tarafından düzenlenen “Uyuşturucuyla Mücadele
Sempozyumu”, 3 Haziran 2023 tarihinde Yunanistan’ın başkenti Atina’da başladı.
Sempozyum, 1. gününde saat
11.00’da Anti Emperyalist Cephe Üyesi Konstantina Kartsioti ve Halk Cephesi
üyesi Halil Demir’in yaptığı açılış konuşmasıyla başladı.
Konstantina Kartsioti
konuşmasında kısaca şunları söyledi:
“Herkese merhaba! Hoş
geldiniz! Bugün burada Uyuşturucuyla Savaş Sempozyumu’nda bir araya geldik. Bu
sempozyumu düzenleme nedenimiz, emperyalizmin uyuşturucuyu dünya halklarının
emperyalizme karşı mücadelesini engellemek için kullandığı bir politika olması
ve uyuşturucuya karşı nasıl mücadele etmemiz gerektiğini konuşmak içindir.”
Konstantina Kartsioti’nin
ardından Halk Cephesi adına Halil Demir söz aldı ve şunları söyledi:
“(…) Uyuşturucu emperyalizmin
dünya halklarını zehirlemek için kullandığı ölümcül bir silahtır. Bu silah,
emperyalistler ve işbirlikçisi iktidarlar tarafından yoksul halkları
zehirleyerek katletmek, yozlaştırmak ve kapitalist bataklığın içinde boğmak
için kullanılıyor. Bu nedenle uyuşturucuya karşı mücadele ve savaş esas olarak
emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı mücadele ve savaştır.
Biz Halk Cephesi olarak, bu
savaşımı hep birlikte yürütmekten yanayız. Emperyalizmin bu politikasının
karşısına halklar olarak hep birlikte çıkmaktan yanayız. Halklar olarak omuz
omuza verdiğimizde bu politikaya karşı güçlü bir mücadele örgütleyebileceğimize
inanıyoruz. Bu sempozyum, bu amaçla attığımız ilk adımdır. (…)
(…) uyuşturucuyla
gerçekleştirilen şey milyonlarca gencin sınıf bilincinden, sınıf savaşımından,
adalet kavgasından uzaklaşması, beyninin ve bedeninin uyuşturulması, gün gün,
saat saat, an an zehirlenerek katledilmesidir. Halkların geleceği bu şekilde
çalınıyor; bu şekilde karartılıyor. Evet, uyuşturucu bağımlılığı, bir
hastalıktır ve tedavi edilmelidir fakat uyuşturucuyla mücadele bununla sınırlı
değildir, olamaz. Çünkü uyuşturucu emperyalistlerin ve işbirlikçi iktidarların
özel bir politikasıdır. Bu durumda uyuşturucuya karşı politik mücadele
zorunludur.
Biz devrimciyiz,
Marksist-Leninist’iz. Halklara yönelik her saldırı, boyutu ne olursa olsun,
fizikî, politik, ideolojik ya da ekonomik… devrimcilerin, solun gündemi,
mücadele alanı olmak zorundadır. Eğer sol olarak bu politikaya karşı belirli
bir ideolojik birlik, ortak politik bir tavır geliştiremezsek yarın kapitalist
bataklığın içinde boğulur gideriz. Çünkü çevremiz bataklıkla çevrildiğinde
bizim de bu bataklık dışında hareket alanımız kalmayacaktır. Yani bütün bir
halk çürütülmüş ve zehirlenmiş olacaktır. Uyuşturucuya karşı mücadele, bu
bataklığı kurutma mücadelesidir.
(…) uyuşturucunun sebep olduğu
birçok sosyal sorun vardır. Bu sorunların çözümü, örgütlü bir mücadeleyle
mümkündür. Çünkü tek tek bireyler bu sorunların üstesinden gelemezler. Birçok
aile bu sorunları yaşamakta ve bu sorunlardan dolayı dağılmakta ve
parçalanmaktadır. Bireyler bu sorunları tek başlarına aşamazlar çünkü zaten
uyuşturucu bağımlılığıyla birlikte iradeleri zayıflatılmıştır. Kendi sorunlarını
çözecek iradeyi ve gücü kendilerinde bulamazlar; bu ellerinden alınmıştır. Bu
nedenle örgütlü bir mücadele zorunluluktur ve bu örgütlenmeleri yaratmak, halkı
uyuşturucuya karşı mücadelede birleştirmek ve büyük bir kolektif güç haline
getirmek devrimcilerin sorumluluğudur, solun sorumluluğudur.
Biz halkı seviyoruz ve halka
karşı yürütülen her türlü saldırıya ilk biz göğsümüzü gereceğiz. Bu mücadele
içinde Halk Cephesi olarak şehitler verdik. Onlarca yoldaşımız tutsak düştü ve
ağır hapis cezaları aldılar. Ama biz uyuşturucuyla mücadeleden geri adım
atmadık atmayacağız. (…)
Uyuşturucuya karşı mücadeleye
böyle bakılmalıdır. Bu mücadele kapitalizmle sosyalizm arasındaki mücadelenin
bir parçasıdır. Biz mücadeleyi sürdüreceğiz, bu mücadeleyi ortaklaştırmak,
yaygınlaştırmak, halkların ortak mücadelesi haline getirmeyi hedefliyoruz.
Bunun için ilk olarak gerekli olan şey uyuşturucuya karşı bir ortak ideolojik
bakış yaratabilmektir.
Buradan bir ses yükselecek,
buradan yükselecek sesi herkes ciddiye almalı, çünkü burası dünya emperyalist
sistemine bir haykırıştır, bizler sizin halkları zehirleyerek katletmenize göz
yummayacağız! Bizler size boyun eğmeyeceğiz. Bizler sizin bataklığınızda
yaşamayı kabul etmiyoruz ve bu bataklığı kurutacağız. Bu tavır, emperyalistlerin
uyuşturucu politikasına karşı sol tarafından atılmış en ciddi adımdır. Bu
nedenle bizim için, sol için, devrimciler için önemlidir. (…)”
Yapılan açılış konuşmasının
ardından 1. günün ilk oturumu başladı. 1. oturumun konusu: “Uyuşturucu, Yoksul
Halkların Emperyalistler Eliyle Örgütlü Zehirlenmesi” idi.
Sempozyumun 1. günü 1. oturumunda
konuşma yapan örgütler veya kurumlar ve temsilcileri şunlar oldu:
·
Münire Demirel | Halk Cephesi | Türkiye
·
Neophytos Efthymiadis | Kesintisiz Mücadele
(Diarkias Agonas) | Yunanistan
·
Dr. Kokayi Petterson | Akupunktur ve Detoks
Uzmanları Kolektifi (ADS) | ABD (online katılım)
·
Nathan Hastings | İrlanda Cumhuriyetçi Sosyalist
Partisi (IRSP) |
İrlanda
·
Haris Margaris | Yunanistan Enternasyonalist
Komünistler Örgütü (OKDE) | Yunanistan
İlk olarak Halk Cephesi
temsilcisi Münire Demirel söz aldı ve konuşmasında şunlara değindi:
“Uyuşturucu bağımlılığı
çoğunlukla kişisel bir sorun olarak anlatılır. Tam tersine uyuşturucu
bağımlılığı, tamamen politik ve sosyal bir sorundur. Bir sistem sorunudur.
Emperyalizmin dünya çapındaki
merkezi politikasıdır.
Hatta çok daha net bir ifade
ile söyleyelim: Uyuşturucu dünya tekellerinin, yoksullar için bulduğu bir kitle
imha silahıdır. (…)
Emperyalistlerin en başarılı
oldukları konulardan birisi de bu: Kavramları ters yüz etmek.
Uyuşturucu maddeyi özgürlük
ölçülerinden biri haline getirip masumlaştırmak.
(…..)
Baş çelişki emperyalizmle
halklar arasındadır. Bunun anlamı şudur: Tüm sorunların kaynağında emperyalizm
vardır.
Birinci Emperyalist Paylaşım
Savaşı’nın kendiliğinden sonuçlarından birisi halkların yozlaştırılmasıydı.
İkinci Emperyalist Paylaşım
Savaşı sonrası ise yozlaştırmak özel bir politika olarak ele alınmış ve
örgütlenmiştir.
Yozlaştırma politikaları
örgütlü bir politikaya dönüştü. Çünkü dünyanın üçte biri sosyalizmle
yönetiliyor ya da onun etkisi altına giriyordu. Emperyalizme bu korkuyu yaşatan
halkların özgürlük mücadelesi oldu. Halkların emperyalist zincirden tek tek
kopması oldu.
Uyuşturucuyla zehirlenen
halklar, sömürü düzenine başkaldıracak bilince ulaşamazlar, örgütlenemezler,
tepki gösteremezler, savaşamazlar. (…)
Uyuşturucunun kelime anlamı,
"Hareketten, gereği gibi düşünmekten alıkoyan"dır.
Uyuşturucu maddeler; merkezi sinir
sistemini etkileyerek, kullanan kişinin ruhsal ve fiziksel dengesini bozar, bu
kişide fiziksel ve ruhsal bağımlılığa yol açar.
Tanımdaki "merkezi sinir
sistemi" hafıza ve öğrenme sistemini içerir. Yani uyuşturucu beyni yok
eder.
Özellikle gençliğin beyinlerine
zarar vermeye çalışıyor. Hafızası yani geçmiş bilinci olmayan, öğrenme sistemi
zarar görmüş, yani geleceği üzerinde söz sahibi olmayan topluluklar hâline
getirmek onların çıkarınadır.
Geçmişi ve geleceği arasında
bir köprü kuramayan, tarih bilinci tümden yok olmuş, bugününü bile yönetemeyen,
tüm yaşamının odağına uyuşturucuyu koyan bir nesil yaratıyorlar.
Emperyalistler insanlığa karşı
bir soykırım suçu işliyor. İnsanın binlerce yıldır yarattığı bütün değerleri
yok ediyorlar. İnsanı içgüdüleriyle yaşayan bir hayvana dönüştürmek istiyorlar.
İnsanı diğer canlılardan ayıran en temel özelliğini yani aklını, beynini
kullanmayı ve bilincini elinden alıyorlar. Çünkü insanın bilinçli eylemleri ve
kendi tarihini yapabilir hâle gelmesi dünyayı değiştirmiştir.
İnsan bilincine saldırıyorlar.
Böylece insanı denetleyebilir, manipüle edilebilir hale getirmek istiyorlar.
Türkiye gibi yeni sömürge
ülkelerde emperyalizm içsel bir olgu olması durumu daha ciddi hale getiriyor.
Yeni sömürgecilikle beraber
ekonomiden orduya, eğitimden sanata her şey emperyalizmin ve işbirlikçilerinin
isteklerine göre şekilleniyor. Şarkılarımızın içine kadar uyuşturucu
propagandasının girmesi boşuna değil. İşçi cinayetlerinden yoksulluğa, sokakta
uyuşturucu ile zehirlenen gençlere kadar her yerde onların eli var.
Devrime çok daha yakın olan
bizim gibi ülkelerde devrimci dinamikleri yok etmek onlar için çok daha fazla
önem kazanıyor. Yoksul mahallelerde halkın düzene olan mücadelesinin güçlü
olduğu illerde uyuşturucu ve diğer tüm yozlaştırma politikaları doğrudan polis,
ordu, mafya, yargı eliyle örgütleniyor.
Bonzai gibi en çok zarar
veren, en çok uyuşturan ve en ucuz olan uyuşturucuların her türünü yoksul halk
çocuklarının en kolay şekilde ulaşabileceği hâle getiriyorlar. (…)
Uyuşturucu, emperyalistler
eliyle halkları teslim almak için bugüne kadar icat edilmiş en etkili silahtır.
Kimyasal, biyolojik, nükleer silahların hepsinden daha etkilidir ve üretimi
daha kolaydır. (…)
CIA; onlarca yıldır,
uyuşturucu ticaretinin merkezindedir. Uyuşturucuyu, kontrgerilla politikalarını
finanse etmek, gerilla hareketlerinin geliştiği yerlerde kitleleri uyuşturmak,
askeri işgal ve müdahaleleri meşrulaştırmak amacıyla kullanmıştır. ABD
uyuşturucu ile halkları uyutma uyuşturma, kendi içinde muhalefeti yok etmenin
yıllarca tecrübesini biriktirmiş bir devlettir. (…)
Bizim ülkemizde de
devrimcilerin örgütlü olduğu mahallelere, illere uyuşturucu ve yozlaştırma
politikası ile giriyorlar. Gazi Mahallesini, Küçük Armutlu’yu, Gülsuyu’nu,
Okmeydanı, Çayan Mahallesi ve diğerlerini hedef alan uyuşturucu çeteleri,
devletin devrimci mücadeleyi engellemek için halkın üzerine saldığı yozlaştırma
araçlarıdır. Faşizmin bu araçlarla sonuç alamaması, Türkiye’de devrimci
mücadelenin sonucudur. Uyuşturucuya karşı politika üretmemizin sonucudur. (…)
Bugün mafya-AKP-emperyalizm
isteği bataklığı tam anlamıyla yaratamamışlarsa bunun önemli bir nedeni vardır.
Biz uyuşturucuyla olan mücadeleyi, politik mücadele hedeflerimizden ayrı
görmüyoruz. Her yerde ve her türlü yöntemle uyuşturma politikalarına karşı
direniyoruz.
Direnerek üreterek aldığımız
sonuçları, yarattığımız örnekleri önümüzdeki oturumlarda anlatacağız.
İstanbul’da Hasan Ferit Gedik Uyuşturucuyla Savaş ve Kurtuluş Merkezi
deneyimimizi, 400’ün üzerinde bağımlı arkadaşımızı tedavi ettiğimizi
anlatacağız.
Her alanda olduğu gibi
direnmeden o alanda bir alternatif üretmek mümkün olmuyor. Önce saldırının
sınıfsal yanını, emperyalizmin neden bu politikayı hayata geçirdiğini anlamak,
sonra da karşısına halkın politikalarını koymaya zorunluyuz.
Halkımızı seviyoruz,
halkımızın kurtuluş umudunu her ne biçimde olursa olsun yok edilmesine izin
vermeyeceğiz.”
Münire Demirel’in ardından Kesintisiz
Mücadele örgütünün temsilcisi, Haris Margaris söz aldı. Haris Margaris yaptığı
konuşmada özetle şunları söyledi:
“Uyuşturucunun yarattığı pek
çok sorun var. Kapitalizmde halklar her gün yeni bir çıkmazla yüz yüze
kalıyorlar. Bireycilik, tecrit ve sosyal bunalımlar yaratıyor kapitalizm. Bir
çıkmaz yaratıyor. Savaş, açlık, yoksulluk, zamlar, sosyal başka zorluklar. Bunlarla
birlikte pek çok ülkede uyuşturucu kullanımı artıyor.
Yunanistan ve tüm dünya
ülkelerinde halkların uyuşturucu ile zehirlenmesine karşı ortak örgütlenmeler
oluşturmak zorundayız.”
Ardından ABD’den online olarak
sempozyuma katılan Kara Panter, Akupunktur ve Detoks Uzmanları Kolektifi (ADS)
temsilcisi Dr. Kokayi Petterson, uyuşturucunun tarihini, ABD emperyalizminin
uyuşturucu ile Kara Panterler örgütünü nasıl bitirdiğini, siyahi halkın
mücadelesini nasıl yok ettiğini kendi gençlik döneminde yaşadığı bağımlılık
dönemi üzerinden anlattı ve "Geçen yıl ABD'de uyuşturucudan ölenlerin
sayısı 107 bin! İnsanlığa karşı bir savaş yürütülüyor ve buna karşı mücadele
etmek, ilerici-devrimciler için bir zorunluluktur." dedi.
Daha sonra ise Nathan Hastings, İrlanda
Cumhuriyetçi Sosyalist Partisi adına konuştu ve şunları söyledi:
“Uyuşturucu, işçi sınıfı ve
ulusal haklar için mücadele edenlere karşı emperyalistler eliyle yayılıyor.
Uluslararası düzeyde bizzat NATO tarafından pazarlanıyor. Dünya halklarının özgürlük
umutları, baskı ve sömürüye karşı örgütlenmesine bağlıdır. Bu nedenle
Uyuşturucuya Karşı Savaş Sempozyumu, tarihi bir öneme sahiptir.”
İrlandalı konuşmacının ardından
Yunanistan Enternasyonalist Komünistler Örgütü (OKDE) adına Haris Margaris söz
aldı. Konuşmasında şunları söyledi:
“Burjuvazi, uyuşturucuyu
yasallaştırıyor ve festivallerle geniş kesimlere ulaşmaya çalışmıyor. Buna
karşı tüm devrimci kurumların sorumluluklarını yerine getirmesi, mücadele
etmesi gerekiyor.”
1. oturumun son konuşmacısı Haris
Margaris’in konuşması sona erdikten sonra sempozyuma yaklaşık 1 saat yemek
arası verildi.
Verilen aranın ardından sempozyum
“Tek Tek Ülkelerdeki Örneklerle Emperyalizmin Uyuşturucu Politikasının
Uygulanması” konulu 2. oturum ile devam etti. Bu oturuma konuşmacı olarak şu
örgütler katıldı:
·
Rupi Marin | BULTZA İnisiyatifi | BASK Ülkesi (videolu
katılım)
·
Ingrid Pamela Pulido Sanchez | Uluslararası
Dünya Devrimci Tutsaklara Özgürlük ve Dayanışma Komitesi | Meksika
·
Harika Kızılkaya | Halk Cephesi | Türkiye
·
Sınıfsal Karşı Taarruz (Taksiki Antiepitesi) |
Yunanistan
·
Rafael | Yeni Vatanseverler Birliği-Avrupa
(BAYAN-Avrupa) | Filipinler (online katılım)
·
Pavlos Antonopoulos | Yeni Sol Akım (NAR) |
Yunanistan
·
Koukourou Konstantina | Öğretmenler Sendikası
(ELME) Atina Bölge Sekreteri | Yunanistan
·
Kourniotis Christos | Öğretmenler Sendikası
(ELME) Ano Liosion Bölgesi Başkanı) | Yunanistan
·
Koumpis Apostolos | K*VOX Sosyal Merkezi/Rouvikonas
| Yunanistan
2. oturumun ilk konuşmacısı BASK
Ülkesi’nden Rupi Marin gönderdiği görüntülü mesajda BASK Ülkesi’ndeki
uyuşturucu sorunu ve buna karşı yürütülen mücadeleyi anlattı ve herkesi
emperyalizmin uyuşturucu politikasına karşı ortak mücadeleye çağırdı.
Rupi Marin’in ardından Meksikalı
katılımcı Ingrid Pamela Pulido Sanchez söz aldı. Pamela Sanchez konuşmasında
emperyalizmin uyuşturucu politikasını ve bunun ülkesi Meksika’daki sonuçlarını
anlattı ve şöyle dedi:
“Uyuşturucu, Meksika için 400
binden fazla kişinin katledildiği bir savaş demektir."
Ardından ise Halk Cephesi adına söz
alan Harika Kızılkaya şunları söyledi:
“Uyuşturucu sorunu ülkemizde
belli düzeyde her donem yer ala gelmişse de bu sorun esasen 90’lı yıllarda
adeta patlama yapmış ve bağımlılık dört bir yanda hızla yayılmıştır. (…)
Uyuşturucunun yasak olması
sadece görüntüdür. Uyuşturucu yasak değildir. Emperyalistler ve işbirlikçileri
uyuşturucu bizzat üretip pazarlamaktadırlar. Uyuşturucu ticareti bir devlet
örgütlenmesi ve organizasyonudur. Polis, büyük uyuşturucu sevkiyatına korumalık
yapmaktadır. Avrupa uyuşturucu pazarı Türkiye oligarşisi aracılığıyla
doyurulmaktadır. En tepeden en aşağıya kadar devlet bu işin içindedir. (…)
Türkiye faşizmi geçmişten
bugüne mafyalarla, kontrgerilla örgütlenmeleri ile uyuşturucu pazarını
yönetmiştir. (…)
90’lı yıllarla birlikte devrimci
hareketin yeniden yükselişe geçmesi, yoksul gecekondu mahallelerinde ortaya
çıkan örgütlenme ve potansiyel, oligarşinin korkusunu büyümmüş ve önlemler
almaya yöneltmiştir.
Mahalleye, dışardan
getirdikleri torbacıları (uyuşturucu satıcısı) yerleştirip koruma altına
aldılar. Bunlara karşı tepki gösteren, müdahale eden mahalle halkı ve
devrimcilerse polisin hedefi oldu işkencelerden geçirilip tutuklandı. (…)
Türkiye oligarşisi, baştan
aşağıya uyuşturucu trafiğinin içindedir. (…)
Bu pisliği ancak devrim
temizler. Bugün artık gelinen noktada düzen, düzenin tüm kurumları çürümüş,
bataklığın içine gömülmüştür. Halka hiçbir şey veremediği gibi halkın
üzerindeki terörünü de arttıracaktır. Kurtuluşun yolu bu pislikle savaşmak ve
devrimdir.”
Harika Kızılkaya’nın ardından Sınıfsal Karşı Taarruz temsilcisi yaptığı
konuşmada şunları söyledi:
“Uyuşturucu ticareti kapitalist
ve emperyalist devletler tarafından organize ediliyor. Amaçları ise yoksul
halkları sınıf mücadelesinden uzaklaştırmaktır.
Mafya ve polise karşı mücadele edecek güçlü bir hareket örgütlememiz
gerekiyor. Eksarhia Mahallesi, politik mücadele alanı olması dolayısıyla hedef
hâline geldi ve polis tarafından uyuşturucu yaygınlaştırılarak halkın direnme
gücü kırılmak isteniyor. Örgütlenmekten başka çözüm yok. Mafya ve çetelere
karşı mücadele aynı zamanda devlete karşı mücadele demek çünkü arkasında devlet
var.”
Filipinli örgüt BAYAN-Avrupa
adına söz alan Rafael şunları söyledi:
"Filipinler’de devlet
tarafından kaçırılmalar ve katliamlar sonucunda binlerce insan katledildi.
Yükselen devrimci mücadeleyi geriletmek için özel bir savaş yöntemi olarak
uyuşturucu kullanılıyor. Devletlerin sözde uyuşturucuyla savaş söylemleri
gerçeği yansıtmıyor; bu mücadelenin büyümesi bizlere bağlı. İşçi sınıfı ve halkla
birlikte büyüteceğimiz mücadeleyle uyuşturucu saldırılarına dur diyebiliriz."
Rafael ayrıca BAYAN-Avrupa
olarak, belirlenecek bir günün “Dünya Uyuşturucuyla Savaş Günü” olarak ilan
edilmesini önerdi.
Ardından Yeni Sol Akım adına Pavlos
Antonopoulos söz aldı. Pavlos Antonopoulos konuşmasında şunları söyledi:
“Daha iyi bir gelecek için
uyuşturucuya karşı en güzel ilaç mücadele etmektir. Yunanistan'da sıkıyönetim
sonrası demokratik bir hareket yaratıldı. Gençler işçi sınıfı ile birleşti.
Sınıfsal mücadele gelişti.
Halkın direnişini kırmak için burjuvazi uyuşturucuyu kullandı. Biz,
bir savaş içindeyiz. Uyuşturucunun politik bir savaş aracı olduğunu biliyoruz
ve durmadan mücadele etmeliyiz. Kapitalistler krizleri arttıkça halk
isyanlarını bastırmak için bu tür yöntemleri kullanacaktır. Düzen içi
partilerden bu sorunu çözmesini bekleyemeyiz. Dayanışma ve birliğimizle
uyuşturucunun karşısındayız."
Pavlos Antonopoulos’un ardından Öğretmenler
Sendikası ELME Atina Bölge Sekreteri Kakourou Konstantina şöyle konuştu:
"İşsizlik, yoksulluk,
eşitsizlik, düzenin yarattığı sorunlardır. Uyuşturucu ise var olan sorunlara
tepki gösterilmesini engellemek için okullara kadar yayılıyor. 2014 yılında Yunanistan’da
2 ton eroin yakalandı ama hiç kimse mahkemeye çıkarılmadı çünkü orada olan 10
kişi öldürüldü. Polis uyuşturucu satımına izin veriyor ve bazen de doğrudan
içinde yer alıyor. Öğretmenler olarak görüyoruz ki çok fazla çocuk uyuşturucu
kullanıyor. Şu anki hükümet bu soruna çözüm bulmak yerine polis ve mafya
aracılığıyla ticari kaynak olarak uyuşturucu satımına göz yumuyor."
Ardından Öğretmenler Sendikası
(ELME) Ano Liosion Bölgesi Başkanı Kourniotis Christos söz aldı ve şunları
dedi:
“Atina'nın her bölgesinde özellikle
Batı Attika bölgesinde binlerce insan uyuşturucu kullanıyor. Toplumsal sorunlar
uyuşturucu kullanımını arttırıyor. Bu çok kârlı bir pazar ve devletin ilgisini
çekiyor. Ancak bu sorunun sadece bir tarafı. Buna karşı mücadele edenler de var
elbette. Okullarımızda eğitim sisteminden başlayarak bilinç bir yaratmalıyız.
Hükümetin okulları özelleştirmesine karşı çıkmalıyız. Parasızlık yüzünden
insanlar eğitimden mahrum bırakılamaz. Eşitsizliğin sonucunda çocuklar okula
gidemiyor ve bu daha büyük sorunlara yol açıyor. Biz eğitimciler olarak yeni
bir toplum yaratmalıyız.”
1. günün son konuşmacısı, K*VOX
Sosyal Merkezi/Rouvikonas temsilcisi Koumpis Apostolos konuşmasında şunları
söyledi:
“Uyuşturucunun arkasında kim
var diye bakacak olursak emperyalist devletlerin gizli servislerini
görebiliriz. Kirli işleri için büyük fonlar gerekir ve kaynak uyuşturucu
ticaretidir. Mahallemizde uyuşturucu mafyasıyla çatıştık; arkalarında devlet
vardı ve kurumlarımıza saldırdılar. Böylece devletle mafya ilişkisini açıkça
görmüş olduk. Gerekli birlikleri kurmak bizim görevimizdir. Mafyayla olan
çatışma sonucu tutuklanan yoldaşlarımız için özgürlük istiyoruz!"
Koumpis Apostolos’un konuşmasının
ardından katılımcılarla çekinilen toplu resmin ardından sempozyumun 1. günü son
erdi.
Yapılan konuşmalarda ortaya çıkan
ortak yan uyuşturucuya karşı mücadelenin zorunluluğu oldu. Neredeyse her
konuşmacı kendi ülkesinde uyuşturucunun devlet eliyle örgütlendiğini veya
devlet tarafından göz yumulduğunu ve uyuşturucuya karşı ancak ve ancak halkın
örgütlenerek mücadele edebileceğini vurguladı. Birinci gün katılımcıları
uyuşturucunun emperyalizmin politikası olduğu gerçeğini kabul ettiler ve buna
karşı ortak mücadele edilmesi düşüncesinde de birleştiler.
Sempozyumun 1. gününde 7 ülkeden
13 örgüt yer aldı ve 2 oturumda toplam 14 temsilci konuşma yaptı.
Ayrıca sempozyum salonundan
kesintisiz olarak canlı yayın gerçekleştirildi.
Katılımcılar sempozyumu
örgütlediği için Halk Cephesi’ne teşekkür ettiler. Sempozyumun birinci günü,
ikinci gün için yapılan katılım çağrısıyla bitirildi.