1 mayıs FOSEM Fransa Gebze Hacıahmet Isparta Maraş Mektuplarımızla Tecriti Kıralım Muharrem Karataş Polonya Sevgi Erdoğan Vefa Evi TAYAD Tokat UTMP Zürich adana alibeyköy almanya altınşehir amed amerika anadolu anadolu alevi hareketi anadolu federasyonu anadolu kültür merkezi ankara antakya antalya antep anti-emperyalist cephe armutlu armutlu haber ataşehir avcılar avrupa avusturya açıklamalar bahçelievler bakırköy basın emekçileri meclisi bayrampaşa bağcılar belgesel belçika beykoz beşiktaş boğaziçi bulgaristan bursa cephe milisleri dağevleri denizli dersim dev-genç devrimci alevi hareketi devrimci işçi hareketi dhkc dhkc gerilla direnişler diyarbakır doğançay duyurular dünya düzce elazığ emekli meclisi esenyurt eskişehir festival filistin filmler galatasaray gazi gençlik gerilla giresun grup yorum gözaltı gülsuyu gülsuyu gülensu gündoğdu hacı ahmet hacıhüsrev halk bahçesi halk cephesi halk meclisi halkın hukuk bürosu halkın mühendis mimarları hasan ferit gedik hasköy hatay hindistan hollanda idil halk tiyatrosu idil kültür merkezi ikitelli ingiltere istanbul isveç isviçre italya izmir işçi meclisi kadıköy kampanyalar kamu emekçileri cephesi karadeniz kartal kazova kazova bülten kocaeli kore kurslar kuruçeşme küba kültür sanat kütahya küçükçekmece kınık kıraç lubnan malatya maltepe mardin mersin munzur muğla nurtepe okmeydanı ortaköy piknik radyo röportajlar sakarya samsun sanat meclisi sarıgazi sesli okuma siirt silivri silvan sinop spor suriye sümerler taksim tavır dergisi tekirdağ tiyatro trabzon tuzla türkiye videolar wan yalova yenibosna yeşilkent yunanistan yürüyüş dergisi çanakkale çayan çayan mahallesi çağlayan çekmece çerkezköy ömürtepe örnektepe İngiltere İsviçre şiir şiirler şişli

Özgül Emre İhsan Cibelik ve Serkan Küpeli Emperyalizmi Yargılıyorlar 5.Duruşma

Devrimci gazeteci Özgül Emre, Grup Yorum üyesi İhsan Cibelik ve Antifaşist Serkan Küpeli'ye karşı yürütülen büyük "Anti Terör" davası devam ediyor. 12 Temmuz 2023 tarihinde davanın 5 duruşması görüldü. Duruşma bir önceki duruşmada başlayan, ancak çok kapsamlı olduğu için tamamlanmayan davayı düşürmeye yönelik dilekçenin geri kalan kısmıyla devam etti. Avukat Roland Meister dilekçesinin geri kalan kısmında Türkiye devletinin faşist niteliğini örneklerle açıklamaya devam etti. Bir çok hak gaspından bahsederken sistematik işkenceyi Ayten Öztürk örneğini vererek açıkladı. Türkiye'nin İŞİD çetesini desteklediğini vurguladı. Roland Meister'in dilekçesini bitince avukat Anna Busl da ekleme yaptı. Faşizmin halka yönelik hak gasplarından, özellikle etnik, dini, dünya bakışı özgürlüğünün, sanat özgürlüğünün, örgütlenme özgürlüğünün olmadığını öne çıkarttı. Eğer ki Türkiye'nin faşist niteliğinden kaynaklı dava düşürülmeyecekse, Adalet Bakanlığının verdiği DHKP-C genelgesi aynı nedenlerle geri çekilmelidir dedi.

Avukatların dilekçelerini tamamlamak için tutsaklar da birer konuşma yaptılar. Öncelikle Serkan Küpeli söz aldı.

Serkan Küpeli: "Öncelikle burada olan herkese merhaba. Kampanyayı yürüten herkese teşekkür etmek istiyorum. Bugün 12 Temmuz 2023 Tam 422 gündür tutukluyum. Tutuklanmamdan 394 gün sonra iddianame okunuldu. Hakkımda yıllardır soruşturma yapıldı. 7 yıl uğraştılar benimle. 2014-2018 arası sürece dayanır benim hakkımdaki suçlamalar. Bugün ise 2023 yılında bulunuyoruz. Ne oldu da şimdi aldınız beni? Gecikmenin sebebi nedir? Tehlikeli olduğumu sonradan mı anladınız? Nasıl bir tehlike saçtım ki beni özgürlüğümden etme gereği duydunuz? 2022 yılının başında bana soruşturmamın gizlilik niteliğini kaybettiğini açıkladılar. Savcılık bunu 7 ay gecikmeyle bana iletti. Bu nasıl bir ciddiyetsizlik? Suç ve suçlu arıyorsunuz. Beni 7 yıl sonra 14 günlük çocuğum önünden alıp götürdünüz. Yeni doğum yapmış eşimin önünde alıp götürdünüz. Çocuğumu sevme hakkımı elimden aldınız. Biz ise içerideyken, asıl suçlular dışarıda elini kolunu sallayarak gezmeye devam ediyorlar. ASIL SUÇLULAR IRKÇI FAŞİSTLERDİR. NSU katliamları yaşandı bu ülkede. Önce Döner cinayetleri dediler. Suçu bize, halka yüklemeye çalıştılar. Ben ve benim gibi düşünen insanlar bu davayı başından sonuna kadar takip ettiler. Aileler sürekli taleplerde bulundular, meselenin bir ırkçı katliam olduğunu söylediler. Ama o çığlıklar ciddiye alınmadı. Sonra devam etti. Halle ve Hanau katliamları gerçekleşti. Federal Polis (BKA)'nın raporlarına göre 2021 yılında 21.964 sağcı saldırı gerçekleşti. Bunların 1042'si şiddet içeren saldırılardı. Her 24 dakikada bir ırkçı saldırı yaşanıyor bu ülkede. Sığınmacılara yönelik toplam 1248 saldırı oldu. Bunların 18'i çocuktu. Bauten Cuxhaven gibi mülteci kamplarında yaşanan saldırılar sadece iki örnek. Tekrar soruyorum. BEN Mİ TEHLİKELİYİM? 2022 yılında 674 faşist hakkında tutuklama kararı vardı. 2016 yılında bu rakam 266'dı. Yani ciddi bir artış söz konusu. Bunların hiçbiri terörden aranmıyor, terörist olmakla suçlanmıyor. Oysa savcılık istese onların nerede olduğunu öğrenebilir. Çok uzağa gitmeye gerek yoktur. Bu faşistlerin 39'u yurtdışında. 14'ü Polonya, 9'u Avusturya, 9'u İsviçre, 3'ü Ukrayna, 2'si Rusya, birer kişi de Suriye ve Afganistan'da bulunuyor. SÖZ

KONUSU SOLCULAR OLUNCA YURT DIŞI DAHİL HER YERDEN GÖZALTINA ALIP TUTUKLAYABİLİYORSUNUZ

Ama faşistler hiçbir şey olmadan hareket etmeye devam ediyorlar.

Ama sadece ırkçı şiddet değil. Irkçılığı ben kendi hayatımda da çokça kez yaşadım. Daha küçükken, tıpkı binlerce göçmen ailemizde olduğu gibi beni de Sonderschule isimli engelliler okuluna göndermek istediler.

Neden? Çünkü konuşmayı geç öğrenen, utangaç bir çocuktum. Asıl sorun ise ırkçılıktır. Ailemin çabasıyla Sonderschule değil, normal bir anaokula yazıldım. Sonra anaokuldan Hauptschule (düşük nitelikli ortaokul)'ye gitmem için olağanüstü çaba harcandı. Ailemin ısrarıyla ise ben Realschule (normal ortaokul)'a yazılmayı başardım. Benim aklım ermemişti. Daha çok küçüktüm. Ama ailem haklarımı direnerek kazandı. O günden beri biliyorum ki ırkçılığa karşı olmak görevdir. Çünkü bu ırkçı saldırılar, ikinci sınıf muamelesi orada kalmadı, okul ve üniversite döneminde de devam etti. Burada doğup büyümüş olmam, Alman kimliğine sahip olmam beni Alman yapmaz. Benim yüzüm her daim vatanıma dönüktü. Vatanını ve halkını sevmek suç değildir. Vatanımın bağımsızlığını, halkımın özgürlüğünü istiyorum. Halkımın örf ve adetlerine uygun büyüdüm ve yaşadım, ve ömrümün yettiği yere kadar da bu değerleri yaşatacağım. Çocuğumu bu değerlerle büyüteceğim. Bunlar suç değildir. Ama bundan dolayı benim bugüne kadar bir yılım çalındı. Çocuğumu kucağıma alıp öpme hakkım elimden alındı. Eşime sarılma hakkım elimden alındı. Bir yılım çalındı. Bunun hesabını kim verecek? Benimle birlikte eşim ve çocuğum da tutuklandı. Bana bir sene boyunca çocuğuma sarılma hakkı tanınılmadı. Neden? Çünkü eşim çocuğum üzerinden bana not aktarılabilirmiş. Dahası da var. BEN KENDİ ÇOCUĞUMU REHİN ALIP ÖZGÜRLÜĞÜMÜ TALEP EDEBİLİRMİŞİM. BELKİ BUNU YAZANLAR ÖYLE BİR ŞEY YAPABİLİRLER, ANCAK BİZDE BU ZİHNİYET YOKTUR!

Tekrar soruyorum. Savcı bey beni tutuklatarak hangi tehlikeyi engellemiş oldu? Hangi tehlikeyi ortadan kaldırmış oldu?"

Serkan Küpeli savunma konuşmasına mülteci sorunu, mülteciliği yaratan kapitalist düzeni teşhir ederek devam etti ve bunları detaylı rakamlarla açıkladı. Sonra savunmasını şu sözlerle bitirdi: "Halkını ve vatanını sevmek suç değil, görevdir. Faşizme karşı mücadele etmek suç değil, görevdir. Bu uğurda bu kampanyaya katılan herkese tekrar teşekkür ediyorum. Bizimle birlikte tüm politik tutsaklara özgürlük talep ediyorum. Kahrolsun Faşizm, Yaşasın Mücadelemiz!" Serkan Küpeli'nin konuşması büyük alkışlarla karşılandı. Sonra sözü İhsan Cibelik aldı. Serkan'ın bütün taleplerine katıldığını, başına gelen her şey için heyeti kınadığını söyledi. Türkiye faşizmini anlatmak için Mustafa Koçak, Helin Bölek, İbrahim Gökçek, Ebru Timtik ve HHB avukatlarını örnek verdi. Konser yasaklarını, İdil Kültür Merkezine yönelik baskınları, tutuklu Grup

Yorum üyelerini, ödül listelerini, avukatlara yönelik saldırıları, gizli tanıklığı ve tüm bunlara karşı yapılan ölüm orucu direnişlerini anlattı. Konuşmasını şu sözlerle sonlandırdı: 'Mahkeme heyeti ne bu mahkemeden terörist çıkarabilir ne biz Sosyalistlerden terörist çıkarabilir, ne de Türkiye faşizminden demokrasi çıkarabilir.' İhsan Cibelik'ten sonra Özgül Emre söz aldı: 'Öncelikle dava arkadaşlarım Serkan Küpeli ve İhsan Cibelik'in söylediği her şeye katılıyorum. Onlar anlatırken düşündüm. Ne anlatabilirim? Özellikle dava arkadaşım

Serkan her şeyi çokça örnekle anlattı. Evet; O kadar şey yaşandı ki. Bu yaşananlar ancak sayılara, rakamlara sığabilir. Yine de düşündüm. Ne anlatsam? Bir Dersim'li olarak Dersim katliamını mı anlatsam? Sonra bunu daha sonrasına saklamaya karar verdim. Bir Alevi anası olarak Alevi katliamlarına mı değinsem diye düşündüm. Diri diri yakılan, katledilen, yurtlarından edilen alevileri anlatacağım, ama onları da sonraya saklıyorum. Bugün 12 Temmuz. 10 gün önce 2 Temmuz'du. Bütün devlet erkanı eşliğinde, polis, jandarma, itfaiye eşliğinde 35 canımız diri diri yakıldı. 8 saat boyunca yandılar. Biz burada yargılanırken o katliamın 2 sorumlusu Almanya'da serbest. Düşünmeye devam ettim. 15 yaşındayken 1 Mayıs'a katılıp orada yaşadığım işkence ve tacizleri mi anlatsam? Burada gerek sayın avukat Roland Meister tarafından, gerek ise dava arkadaşlarım tarafından Türkiye faşizmi anlatıldı. Özellikle Mustafa Koçak, Helin Bölek, İbrahim Gökçek ve Ebru Timtik anlatıldı. Onları burada saygı ile anıyorum. Berkin Elvan anlatıldı. Berkin Elvan henüz 15 yaşındaydı. Sadece o değil. Bir resim göstermek istiyorum. Bu çocuklar sırf AKP döneminde ve sırf zırhlı araçlarla katledilen çocuklardır. Her birinin ismi ve bir hikayesi var. Ancak hepsinin geleceği AKP faşizmi tarafından çalınmıştır. Terörist mi arıyorsunuz? ASIL TERÖRİST TAYYİP ERDOĞAN'DIR! Çocuk katili Erdoğan'dır.

Çektiğimiz acılar, dökülen kanımız terör demagojilerle örtülemez. Faşizm olduğu sürece faşizme karşı mücadele de hep sürecek. Ve tüm bu yaşananların, bu mahkemenin tarihte bir karşılığı olacaktır. Tüm bunların kararını tarih verecektir.

1900'lü yılların başında ABD başkanı Roosevelt Kızılderili şefleri görüşmek için New-York'a çağırır. Bütün kabilelerin şefleri trene bindirilir ve New-York'a getirilirler. New York'ta ise araçlara bindirilip şehir gezisine çıkılır. Seyahat esnasında şeflerinden birisi aracı durdurur. 'Duydunuz mu o sesi?' Diye sorar Roosevelt'e.

Roosevelt şaşkın bir şekilde 'hayır, duymadım' diye cevaplar. 'Mayıs böceğinin türküsünü duydum' der Kızılderili. 'Bu kadar gürültünün arasından mayıs böceğini duymuş olamazsınız' diye karşılık verir Roosevelt. Ancak şef araçtan inip parkın içine girmeye karar verir. Ve gerçekten hemen indikleri yerde bir mayıs böceğini görürler. 'Doğaüstü güçleriniz mi var?' diye sordu şaşkın beyazlar. 'Yok, hayır. Doğaüstü güçlerimiz yoktur' diye cevaplar şef. Sonra cebinden 50 cent çıkarır ve yere fırlatır. Etraftaki beyazların hepsi dönüp paranın kimden düşmüş olabileceğine bakarlar. Kendi ceplerini yoklarlar, 'acaba benden mi düştü' diye düşünürler. Sonra şef der ki: 'Mesele doğaüstü güç değil. Mesele neye değer verdiğinizdir. Biz doğaya ve tabiata değer verdiğimiz için onun en ufak sesini bile yüreğimizde duyarız. Siz ise paraya ve varlığa değer verdiğiniz için o paranın sesini her yerde duyarsınız.'

İşte tam da budur. Neye değer verdiğiniz önemlidir. Bu anlattıklarımızda biz yiten canları, dökülen kan ve gözyaşını görüyoruz, katledilen çocukları ve adalet için mücadeleyi görüyoruz. Siz ise korumaya çalıştığınız faşist çocuk katili Recep Tayyip Erdoğan'ı görüyorsunuz. İşte farkımız budur. Ben mektuplarımda Mustafa Koçak'tan bahsettim. Savcı burada örgüt görüp el koydu. Berkin Elvan'dan bahsettim. Burda da örgüt görüp el koydu. Ne ararsanız onu bulursunuz savcı bey. Sonuç olarak davanın düşürülmesi talebine ben de katılıyor, benim ve dava arkadaşlarımın özgürlüğünü talep ediyorum."

Her üç tutsağın konuşması halk tarafından büyük alkışlarla karşılandı. Savcı, 'fazla hazırlığa gerek yok' dercesine, bir üstünlük havasıyla 'hepsine hemen cevap vermek istiyorum' dedi. 'Zaman zaman bir talkshow (siyasi tartışma programları)'da olduğumu düşündüm, buna Alman mahkemelerinden alışık değilim' diyerek saatlerce anlatılan faşist terörü, ırkçılığı ve buna karşı mücadeleyle dalga geçti. Ayrıca mahkeme heyeti üzerinde baskı kurmaya çalıştı. Ancak anlatılanlara havasına uygun bir cevap veremedi. Anlatılanlar savunmanın kendi görüşüdür. Ancak Türkiye'deki gelişmeleri Adalet Bakanlığı da değerlendiriyor. Değerlendirip kararlar alıyor. Yani Adalet Bakanlığının bunları incelemediğini düşünmek akıldışı olur. O yüzden bırakın Adalet Bakanlığı buna karar versin. Ayrıca DHKP-C hakkında verilen genelgenin içeriği ve gerekçesi hukuken önemli değildir, açıklanmak zorunda da değildir. O yüzden davanın düşürülmesi ve DHKP-C genelgesinin incelenmesi taleplerinin reddedilmesini talep ediyoruz' dedi. Savcı; Köşeye sıkışmış bir sıçanın kaçacak delik aradığı gibi, hukuken kenara sıkışmış, Türkiye faşizmini açıktan savunamaya cesaret edemeyen, savunamadığı için de davanın ve 129 yasasının meşruluğunu da savunamayan, bu yüzden son çare olarak Adalet Bakanlığının yetkilerine sığındı. Kaldı ki o yetkiler bile bu davanın meşruluğunu değil, hukuksuzluğunu gösterir. Her tartışmaya giren, polemikçi, saatlerce hukuki yorumlamlardan bahsederek kendince hukuki bilgeliğiyle hava atmaya çalışan Seton, devrimcilerin militan sözleri karşısında sığınacak bir yorum bulamadı. Rezil oldu!

Savcının itirazından sonra ara verildi. İçeride Seton, dışarıda ise alman polisi devrimcilere karşı saldırıları sürdürecekti. Bir önceki duruşmanın ardından yapılan mitingte Grup Yorum'un sahne almasını engellemeye çalışan, ancak kitlenin müdahalesi sonucunda hiç bir şey yapamayıp geri çekilmek zorunda kalan polisler, bu sefer aynı şekilde rezil olmamak için daha büyük bir ekiple gelen polis; bu sefer Grulp Yorum'un sahne almasına kesinlikle engel olacağını duyurdu. Ciddiye bile alınmadılar. Ara boyunca Grup Yorum müzikleri çalındı.

Ara bittikten sonra duruşma devam etti. Duruşma başlar başlamaz süresiz açlık grevi direnişçisi Eda Deniz Haydaroğlu öne çıkıp mahkeme heyetine seslendi. Açlık grevinden, hukuksuzluktan, taleplerden ve savcının aşağılayıcı tavrından yüksek sesle bahsetti. Heyet başkanı Eda'nın konuşması boyunca sesini bastırmaya çalıştı, açık mikrofon üzerinden 'yapamazsınız, konuşamazsınız, burasi bir mahkeme salonu' sözlerini tekrarlayıp durdu. Eda Deniz Haydaroğlu'nun etrafına doluşan gardıyanlara karşı kitle Eda'yı koruma çemberine aldı, polis ve gardiyanın müdahalesine karşılık 'Kahrolsun Faşizm, Yaşasın Mücadelemiz' sloganını attırdı. Heyet salonu terk etti. Polisler kitleyle tartışmaya çalıştı, 'burası bir mahkeme salonu, kurallara uyacaksınız' dedi, ancak kitle karşılık verip 'burası bir politik mahkemedir, içeride politik tutsaklar var. 40 sayfalık faşizm dilekçesi okunuldu, tutsaklar konuşmalarında anlattılar, sağda oturan kırmızı cübbeli Seton ise bunu iki cümleyle aşağılamaya çalıştı. Biz buna karşı direniyoruz ve bu bizim hakkımızdır' dedi.

Savcı teşhir olduğunu anlayınca mahkeme salonunu apar topar terk etti. Polis salonu boşaltmak istedi. 'Polis değil, mahkeme heyeti gelecek. Eğer duruşma devam ediyorsa hiç bir yere gitmiyoruz' denildi. Bu esnada polis özel harekât ekipleriyle adliyeye girmeye başladı. Mahkeme binasının önünde yollar trafiğe kesildi, operasyon havası yaratıldı. Ancak tüm bunlara rağmen mahkeme binasında kararlı bekleyiş sürdü.

Duruşmanın iptal edildiği ve 1 Ağustos'a ertelendığı açıklanınca kitle toplu şekilde binayı terk edip binanın önünde eylem yaptılar. 'Faşizme Ölüm' 'Kahrolsun Faşizm, Yaşasın Mücadelemiz', 'Devrimci Tutsaklara Özgürlük' vb sloganlar atıldı. Avukat Roland Meister açıklama yaparak mahkeme heyetinin tavrını ve kamuoyuna engel yaratmanın kabul edilemeyeceğini, buna savunma olarak gereken her cevabı vereceklerini bildirdi. Bina önünde eylem iradi olarak sonlandırılınca topluca direniş çadırına geçildi. Orda da Grup Yorum sahne alarak polisin kof tehditlerini boşa çıkarttı.

Son olarak süresiz açlık grevi direnişçileri Eda Deniz Haydaroğlu, Sevil Sevimli ve Ilgın Güler açıklama yaparak mahkemenin adaletsizliğini ve savcı Seton'un acizliğini teşhir ettiler, mücadeleye zafere kadar devam edeceklerini duyurdular. 129b Anti terör yasasıyla başlatılan büyük dava, Almanya emperyalizminin daha ilk 5 duruşmada elinde patladı. 5 duruşma boyunca teşhir oldular. Yargılamaya çıkarken, yargılananlar oldular. Emperyalizmin tüm tehditleri ve güç gösterileri hem tutsakların kararlı duruşları hem dışarıda süren direnişin karşısında yenik düştüler. Diyoruz ki; Yenilmeyen Tek Komutan Direniştir. Direniş komutanını yenecek güç daha henüz icat edilmemiştir. Emperyalizm yargılayan değil, yargılanan oldu, olacak.

Tüm halkımıza çağrımızdır; Özgül Emre, İhsan Cibelik ve Serkan Küpeli nezdinde yargılanmak istenilen ideolojimizi, değerlerimizi, devrimciliği ve onurumuzu savunmaya devam edelim. Mahkeme salonunda emperyalizmi yargılamaya devam edelim.

Özgül Emre, İhsan Cibelik, Serkan Küpeli Onurumuzdur! Kahrolsun Almanya Emperyalizmi!

Kahrolsun Faşizm, Yaşasın Mücadelemiz!

Halkız, Haklıyız, Kazanacağız!

Faşist 129 Yasası Kaldırılsın Komitesi

[blogger]

Author Name

Halkın Sesi TV

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.