Avukatların dilekçelerini tamamlamak için tutsaklar da birer
konuşma yaptılar. Öncelikle Serkan Küpeli söz aldı.
Serkan Küpeli: "Öncelikle burada olan herkese merhaba.
Kampanyayı yürüten herkese teşekkür etmek istiyorum. Bugün 12 Temmuz 2023 Tam
422 gündür tutukluyum. Tutuklanmamdan 394 gün sonra iddianame okunuldu.
Hakkımda yıllardır soruşturma yapıldı. 7 yıl uğraştılar benimle. 2014-2018
arası sürece dayanır benim hakkımdaki suçlamalar. Bugün ise 2023 yılında
bulunuyoruz. Ne oldu da şimdi aldınız beni? Gecikmenin sebebi nedir? Tehlikeli
olduğumu sonradan mı anladınız? Nasıl bir tehlike saçtım ki beni özgürlüğümden
etme gereği duydunuz? 2022 yılının başında bana soruşturmamın gizlilik niteliğini
kaybettiğini açıkladılar. Savcılık bunu 7 ay gecikmeyle bana iletti. Bu nasıl
bir ciddiyetsizlik? Suç ve suçlu arıyorsunuz. Beni 7 yıl sonra 14 günlük
çocuğum önünden alıp götürdünüz. Yeni doğum yapmış eşimin önünde alıp
götürdünüz. Çocuğumu sevme hakkımı elimden aldınız. Biz ise içerideyken, asıl
suçlular dışarıda elini kolunu sallayarak gezmeye devam ediyorlar. ASIL
SUÇLULAR IRKÇI FAŞİSTLERDİR. NSU katliamları yaşandı bu ülkede. Önce Döner
cinayetleri dediler. Suçu bize, halka yüklemeye çalıştılar. Ben ve benim gibi
düşünen insanlar bu davayı başından sonuna kadar takip ettiler. Aileler sürekli
taleplerde bulundular, meselenin bir ırkçı katliam olduğunu söylediler. Ama o
çığlıklar ciddiye alınmadı. Sonra devam etti. Halle ve Hanau katliamları
gerçekleşti. Federal Polis (BKA)'nın raporlarına göre 2021 yılında 21.964 sağcı
saldırı gerçekleşti. Bunların 1042'si şiddet içeren saldırılardı. Her 24
dakikada bir ırkçı saldırı yaşanıyor bu ülkede. Sığınmacılara yönelik toplam
1248 saldırı oldu. Bunların 18'i çocuktu. Bauten Cuxhaven gibi mülteci
kamplarında yaşanan saldırılar sadece iki örnek. Tekrar soruyorum. BEN Mİ TEHLİKELİYİM?
2022 yılında 674 faşist hakkında tutuklama kararı vardı. 2016 yılında bu rakam
266'dı. Yani ciddi bir artış söz konusu. Bunların hiçbiri terörden aranmıyor,
terörist olmakla suçlanmıyor. Oysa savcılık istese onların nerede olduğunu
öğrenebilir. Çok uzağa gitmeye gerek yoktur. Bu faşistlerin 39'u yurtdışında.
14'ü Polonya, 9'u Avusturya, 9'u İsviçre, 3'ü Ukrayna, 2'si Rusya, birer kişi
de Suriye ve Afganistan'da bulunuyor. SÖZ
KONUSU SOLCULAR OLUNCA YURT DIŞI DAHİL HER YERDEN GÖZALTINA
ALIP TUTUKLAYABİLİYORSUNUZ
Ama faşistler hiçbir şey olmadan hareket etmeye devam
ediyorlar.
Ama sadece ırkçı şiddet değil. Irkçılığı ben kendi hayatımda
da çokça kez yaşadım. Daha küçükken, tıpkı binlerce göçmen ailemizde olduğu
gibi beni de Sonderschule isimli engelliler okuluna göndermek istediler.
Neden? Çünkü konuşmayı geç öğrenen, utangaç bir çocuktum.
Asıl sorun ise ırkçılıktır. Ailemin çabasıyla Sonderschule değil, normal bir
anaokula yazıldım. Sonra anaokuldan Hauptschule (düşük nitelikli ortaokul)'ye
gitmem için olağanüstü çaba harcandı. Ailemin ısrarıyla ise ben Realschule
(normal ortaokul)'a yazılmayı başardım. Benim aklım ermemişti. Daha çok
küçüktüm. Ama ailem haklarımı direnerek kazandı. O günden beri biliyorum ki
ırkçılığa karşı olmak görevdir. Çünkü bu ırkçı saldırılar, ikinci sınıf muamelesi
orada kalmadı, okul ve üniversite döneminde de devam etti. Burada doğup büyümüş
olmam, Alman kimliğine sahip olmam beni Alman yapmaz. Benim yüzüm her daim vatanıma
dönüktü. Vatanını ve halkını sevmek suç değildir. Vatanımın bağımsızlığını,
halkımın özgürlüğünü istiyorum. Halkımın örf ve adetlerine uygun büyüdüm ve
yaşadım, ve ömrümün yettiği yere kadar da bu değerleri yaşatacağım. Çocuğumu bu
değerlerle büyüteceğim. Bunlar suç değildir. Ama bundan dolayı benim bugüne kadar
bir yılım çalındı. Çocuğumu kucağıma alıp öpme hakkım elimden alındı. Eşime
sarılma hakkım elimden alındı. Bir yılım çalındı. Bunun hesabını kim verecek?
Benimle birlikte eşim ve çocuğum da tutuklandı. Bana bir sene boyunca çocuğuma
sarılma hakkı tanınılmadı. Neden? Çünkü eşim çocuğum üzerinden bana not
aktarılabilirmiş. Dahası da var. BEN KENDİ ÇOCUĞUMU REHİN ALIP ÖZGÜRLÜĞÜMÜ TALEP
EDEBİLİRMİŞİM. BELKİ BUNU YAZANLAR ÖYLE BİR ŞEY YAPABİLİRLER, ANCAK BİZDE BU
ZİHNİYET YOKTUR!
Tekrar soruyorum. Savcı bey beni tutuklatarak hangi
tehlikeyi engellemiş oldu? Hangi tehlikeyi ortadan kaldırmış oldu?"
Serkan Küpeli savunma konuşmasına mülteci sorunu,
mülteciliği yaratan kapitalist düzeni teşhir ederek devam etti ve bunları
detaylı rakamlarla açıkladı. Sonra savunmasını şu sözlerle bitirdi:
"Halkını ve vatanını sevmek suç değil, görevdir. Faşizme karşı mücadele
etmek suç değil, görevdir. Bu uğurda bu kampanyaya katılan herkese tekrar
teşekkür ediyorum. Bizimle birlikte tüm politik tutsaklara özgürlük talep
ediyorum. Kahrolsun Faşizm, Yaşasın Mücadelemiz!" Serkan Küpeli'nin
konuşması büyük alkışlarla karşılandı. Sonra sözü İhsan Cibelik aldı. Serkan'ın
bütün taleplerine katıldığını, başına gelen her şey için heyeti kınadığını
söyledi. Türkiye faşizmini anlatmak için Mustafa Koçak, Helin Bölek, İbrahim
Gökçek, Ebru Timtik ve HHB avukatlarını örnek verdi. Konser yasaklarını, İdil
Kültür Merkezine yönelik baskınları, tutuklu Grup
Yorum üyelerini, ödül listelerini, avukatlara yönelik
saldırıları, gizli tanıklığı ve tüm bunlara karşı yapılan ölüm orucu
direnişlerini anlattı. Konuşmasını şu sözlerle sonlandırdı: 'Mahkeme heyeti ne
bu mahkemeden terörist çıkarabilir ne biz Sosyalistlerden terörist çıkarabilir,
ne de Türkiye faşizminden demokrasi çıkarabilir.' İhsan Cibelik'ten sonra Özgül
Emre söz aldı: 'Öncelikle dava arkadaşlarım Serkan Küpeli ve İhsan Cibelik'in söylediği
her şeye katılıyorum. Onlar anlatırken düşündüm. Ne anlatabilirim? Özellikle
dava arkadaşım
Serkan her şeyi çokça örnekle anlattı. Evet; O kadar şey
yaşandı ki. Bu yaşananlar ancak sayılara, rakamlara sığabilir. Yine de
düşündüm. Ne anlatsam? Bir Dersim'li olarak Dersim katliamını mı anlatsam?
Sonra bunu daha sonrasına saklamaya karar verdim. Bir Alevi anası olarak Alevi
katliamlarına mı değinsem diye düşündüm. Diri diri yakılan, katledilen,
yurtlarından edilen alevileri anlatacağım, ama onları da sonraya saklıyorum.
Bugün 12 Temmuz. 10 gün önce 2 Temmuz'du. Bütün devlet erkanı eşliğinde, polis,
jandarma, itfaiye eşliğinde 35 canımız diri diri yakıldı. 8 saat boyunca
yandılar. Biz burada yargılanırken o katliamın 2 sorumlusu Almanya'da serbest.
Düşünmeye devam ettim. 15 yaşındayken 1 Mayıs'a katılıp orada yaşadığım işkence
ve tacizleri mi anlatsam? Burada gerek sayın avukat Roland Meister tarafından,
gerek ise dava arkadaşlarım tarafından Türkiye faşizmi anlatıldı. Özellikle
Mustafa Koçak, Helin Bölek, İbrahim Gökçek ve Ebru Timtik anlatıldı. Onları
burada saygı ile anıyorum. Berkin Elvan anlatıldı. Berkin Elvan henüz 15
yaşındaydı. Sadece o değil. Bir resim göstermek istiyorum. Bu çocuklar sırf AKP
döneminde ve sırf zırhlı araçlarla katledilen çocuklardır. Her birinin ismi ve
bir hikayesi var. Ancak hepsinin geleceği AKP faşizmi tarafından çalınmıştır.
Terörist mi arıyorsunuz? ASIL TERÖRİST TAYYİP ERDOĞAN'DIR! Çocuk katili Erdoğan'dır.
Çektiğimiz acılar, dökülen kanımız terör demagojilerle
örtülemez. Faşizm olduğu sürece faşizme karşı mücadele de hep sürecek. Ve tüm
bu yaşananların, bu mahkemenin tarihte bir karşılığı olacaktır. Tüm bunların
kararını tarih verecektir.
1900'lü yılların başında ABD başkanı Roosevelt Kızılderili
şefleri görüşmek için New-York'a çağırır. Bütün kabilelerin şefleri trene
bindirilir ve New-York'a getirilirler. New York'ta ise araçlara bindirilip
şehir gezisine çıkılır. Seyahat esnasında şeflerinden birisi aracı durdurur.
'Duydunuz mu o sesi?' Diye sorar Roosevelt'e.
Roosevelt şaşkın bir şekilde 'hayır, duymadım' diye
cevaplar. 'Mayıs böceğinin türküsünü duydum' der Kızılderili. 'Bu kadar gürültünün
arasından mayıs böceğini duymuş olamazsınız' diye karşılık verir Roosevelt. Ancak
şef araçtan inip parkın içine girmeye karar verir. Ve gerçekten hemen indikleri
yerde bir mayıs böceğini görürler. 'Doğaüstü güçleriniz mi var?' diye sordu
şaşkın beyazlar. 'Yok, hayır. Doğaüstü güçlerimiz yoktur' diye cevaplar şef.
Sonra cebinden 50 cent çıkarır ve yere fırlatır. Etraftaki beyazların hepsi
dönüp paranın kimden düşmüş olabileceğine bakarlar. Kendi ceplerini yoklarlar,
'acaba benden mi düştü' diye düşünürler. Sonra şef der ki: 'Mesele doğaüstü güç
değil. Mesele neye değer verdiğinizdir. Biz doğaya ve tabiata değer verdiğimiz
için onun en ufak sesini bile yüreğimizde duyarız. Siz ise paraya ve varlığa
değer verdiğiniz için o paranın sesini her yerde duyarsınız.'
İşte tam da budur. Neye değer verdiğiniz önemlidir. Bu
anlattıklarımızda biz yiten canları, dökülen kan ve gözyaşını görüyoruz,
katledilen çocukları ve adalet için mücadeleyi görüyoruz. Siz ise korumaya
çalıştığınız faşist çocuk katili Recep Tayyip Erdoğan'ı görüyorsunuz. İşte
farkımız budur. Ben mektuplarımda Mustafa Koçak'tan bahsettim. Savcı burada
örgüt görüp el koydu. Berkin Elvan'dan bahsettim. Burda da örgüt görüp el
koydu. Ne ararsanız onu bulursunuz savcı bey. Sonuç olarak davanın düşürülmesi
talebine ben de katılıyor, benim ve dava arkadaşlarımın özgürlüğünü talep
ediyorum."
Her üç tutsağın konuşması halk
tarafından büyük alkışlarla karşılandı. Savcı, 'fazla hazırlığa gerek yok' dercesine,
bir üstünlük havasıyla 'hepsine hemen cevap vermek istiyorum' dedi. 'Zaman
zaman bir talkshow (siyasi tartışma programları)'da olduğumu düşündüm, buna
Alman mahkemelerinden alışık değilim' diyerek saatlerce anlatılan faşist
terörü, ırkçılığı ve buna karşı mücadeleyle dalga geçti. Ayrıca mahkeme heyeti
üzerinde baskı kurmaya çalıştı. Ancak anlatılanlara havasına uygun bir cevap
veremedi. Anlatılanlar savunmanın kendi görüşüdür. Ancak Türkiye'deki
gelişmeleri Adalet Bakanlığı da değerlendiriyor. Değerlendirip kararlar alıyor.
Yani Adalet Bakanlığının bunları incelemediğini düşünmek akıldışı olur. O
yüzden bırakın Adalet Bakanlığı buna karar versin. Ayrıca DHKP-C hakkında
verilen genelgenin içeriği ve gerekçesi hukuken önemli değildir, açıklanmak
zorunda da değildir. O yüzden davanın düşürülmesi ve DHKP-C genelgesinin
incelenmesi taleplerinin reddedilmesini talep ediyoruz' dedi. Savcı; Köşeye
sıkışmış bir sıçanın kaçacak delik aradığı gibi, hukuken kenara sıkışmış,
Türkiye faşizmini açıktan savunamaya cesaret edemeyen, savunamadığı için de davanın
ve 129 yasasının meşruluğunu da savunamayan, bu yüzden son çare olarak Adalet
Bakanlığının yetkilerine sığındı. Kaldı ki o yetkiler bile bu davanın
meşruluğunu değil, hukuksuzluğunu gösterir. Her tartışmaya giren, polemikçi,
saatlerce hukuki yorumlamlardan bahsederek kendince hukuki bilgeliğiyle hava
atmaya çalışan Seton, devrimcilerin militan sözleri karşısında sığınacak bir
yorum bulamadı. Rezil oldu!
Savcının itirazından sonra ara verildi. İçeride Seton,
dışarıda ise alman polisi devrimcilere karşı saldırıları sürdürecekti. Bir
önceki duruşmanın ardından yapılan mitingte Grup Yorum'un sahne almasını engellemeye
çalışan, ancak kitlenin müdahalesi sonucunda hiç bir şey yapamayıp geri
çekilmek zorunda kalan polisler, bu sefer aynı şekilde rezil olmamak için daha
büyük bir ekiple gelen polis; bu sefer Grulp Yorum'un sahne almasına kesinlikle
engel olacağını duyurdu. Ciddiye bile alınmadılar. Ara boyunca Grup Yorum
müzikleri çalındı.
Ara bittikten sonra duruşma devam etti. Duruşma başlar
başlamaz süresiz açlık grevi direnişçisi Eda Deniz Haydaroğlu öne çıkıp mahkeme
heyetine seslendi. Açlık grevinden, hukuksuzluktan, taleplerden ve savcının aşağılayıcı
tavrından yüksek sesle bahsetti. Heyet başkanı Eda'nın konuşması boyunca sesini
bastırmaya çalıştı, açık mikrofon üzerinden 'yapamazsınız, konuşamazsınız,
burasi bir mahkeme salonu' sözlerini tekrarlayıp durdu. Eda Deniz
Haydaroğlu'nun etrafına doluşan gardıyanlara karşı kitle Eda'yı koruma çemberine
aldı, polis ve gardiyanın müdahalesine karşılık 'Kahrolsun Faşizm, Yaşasın
Mücadelemiz' sloganını attırdı. Heyet salonu terk etti. Polisler kitleyle
tartışmaya çalıştı, 'burası bir mahkeme salonu, kurallara uyacaksınız' dedi,
ancak kitle karşılık verip 'burası bir politik mahkemedir, içeride politik
tutsaklar var. 40 sayfalık faşizm dilekçesi okunuldu, tutsaklar konuşmalarında
anlattılar, sağda oturan kırmızı cübbeli Seton ise bunu iki cümleyle
aşağılamaya çalıştı. Biz buna karşı direniyoruz ve bu bizim hakkımızdır' dedi.
Savcı teşhir olduğunu anlayınca mahkeme salonunu apar topar
terk etti. Polis salonu boşaltmak istedi. 'Polis değil, mahkeme heyeti gelecek.
Eğer duruşma devam ediyorsa hiç bir yere gitmiyoruz' denildi. Bu esnada polis
özel harekât ekipleriyle adliyeye girmeye başladı. Mahkeme binasının önünde
yollar trafiğe kesildi, operasyon havası yaratıldı. Ancak tüm bunlara rağmen
mahkeme binasında kararlı bekleyiş sürdü.
Duruşmanın iptal edildiği ve 1 Ağustos'a ertelendığı
açıklanınca kitle toplu şekilde binayı terk edip binanın önünde eylem yaptılar.
'Faşizme Ölüm' 'Kahrolsun Faşizm, Yaşasın Mücadelemiz', 'Devrimci Tutsaklara Özgürlük'
vb sloganlar atıldı. Avukat Roland Meister açıklama yaparak mahkeme heyetinin
tavrını ve kamuoyuna engel yaratmanın kabul edilemeyeceğini, buna savunma
olarak gereken her cevabı vereceklerini bildirdi. Bina önünde eylem iradi
olarak sonlandırılınca topluca direniş çadırına geçildi. Orda da Grup Yorum
sahne alarak polisin kof tehditlerini boşa çıkarttı.
Son olarak süresiz açlık grevi direnişçileri Eda Deniz
Haydaroğlu, Sevil Sevimli ve Ilgın Güler açıklama yaparak mahkemenin
adaletsizliğini ve savcı Seton'un acizliğini teşhir ettiler, mücadeleye zafere
kadar devam edeceklerini duyurdular. 129b Anti terör yasasıyla başlatılan büyük
dava, Almanya emperyalizminin daha ilk 5 duruşmada elinde patladı. 5 duruşma
boyunca teşhir oldular. Yargılamaya çıkarken, yargılananlar oldular.
Emperyalizmin tüm tehditleri ve güç gösterileri hem tutsakların kararlı duruşları
hem dışarıda süren direnişin karşısında yenik düştüler. Diyoruz ki; Yenilmeyen
Tek Komutan Direniştir. Direniş komutanını yenecek güç daha henüz icat edilmemiştir.
Emperyalizm yargılayan değil, yargılanan oldu, olacak.
Tüm halkımıza çağrımızdır; Özgül Emre, İhsan Cibelik ve
Serkan Küpeli nezdinde yargılanmak istenilen ideolojimizi, değerlerimizi,
devrimciliği ve onurumuzu savunmaya devam edelim. Mahkeme salonunda emperyalizmi
yargılamaya devam edelim.
Özgül Emre, İhsan Cibelik, Serkan Küpeli Onurumuzdur! Kahrolsun
Almanya Emperyalizmi!
Kahrolsun Faşizm, Yaşasın Mücadelemiz!
Halkız, Haklıyız, Kazanacağız!
Faşist 129 Yasası Kaldırılsın Komitesi