Duruşma Özgül Emre'nin salondakileri selamlamasıyla başladı. Ardından ülkemizdeki Ölüm Orucu ve süresiz açlık grevini sordu. Daha sonra ise dijital delil avukatı delillerin usulsüzlükleri ile ilgili bir konuşma yaptı. Ardından mahkemeye ara verildi. Ara verilince Özgül Emre;
"Ya
sosyalizm ya barbarlık diyen Rosa Luxemburg'lardan, süresiz açlık grevi
direnişçileri Eda, Ilgın, Sevil ve Lena'ya faşizme ve emperyalizme karşı
mücadelemiz sürüyor." dedi. Ardından mahkemeye 10 dakika ara verldi.
Aradan sonra
mahkeme tekrar dijital delil avukatının usulsüzlükleri anlatmasıyla devam etti.
Dijital delil avukatı bitirince mahkemeye öğlen arası verildi.
Özgül Emre;
" Yoksul
halk çocukları milyarderlerin masalarına meze yapılıyor. Bizler hapishanede de
olsak Bin yıl da yatsak buna karşı mücadele etmeye devam ve hesap sormaya devam
edeceğiz. Kahrolsun Faşizm ve Emperyalizm Yaşasın Mücadelemiz!" dedi.
Ardından "Türkiye'de kuyu tipi hapishanelere karşı ölüm orucu yapan
direnişçileri selamlıyorum. Özgür Tutsaklara Özgürlük!"dedi. Mahkemeye
öğle arası verildi. Öğle arası bitince Özgül Emre hakimlerin itirafçılık
teklifi ile ilgili bir açıklama yaptı.
Özgül Emre;
" Ölümünün
105. yılında Rosa ve Karl'ı anarak direnenleri selamlıyorum. Merhaba. Susmak
insanın intiharıdır. Bizi tutuklayarak susmamızı istiyorlar. Sanatımızla
gazeteciliğimizde karanlığa ışık tutmamamızı istiyorlar. Biliyoruz. Emperyalizm
savaştan, kandan, gözyaşından beslenir. Biliyoruz Ve bilmek dışında görevimiz
bunu Dünya halklarına duyurup mücadele etmek. Bugün burada olmamın sebebi bu.
DAEŞ, İŞİD ve El-Kaide gibi hat düşmanları aklanırken bize uygulanan bu. Bunun
en büyük nedeni Türkiye'de devrimciler olmamız. Bizim geleneklerimiz çok köklü.
Anadolu topraklarında Karl Marx'tan önce "yarın yanağından gayrı her yerde
her şeyde hep beraber" diyen Şeyh Bedrettinlerimizin, zalimin zulmüne
karşı kendi ipini çeken Seyit Rızalarımızın, 7 notanın komutanları Helin ve
İbrahim'lerin geleneğinden geliyorum. Tüm dünya halklarına ulusal kurtuluş
mücadelemizle umut olmamızdan korkuyorlar. Türkiye halklarının zaferinin sadece
faşizme değil emperyalizme de büyük darbe vuracağını biliyorlar. Emperyalizmin
düşünürlerinin ifade ettikleri ise en tehlikeli ülke Türkiye. Ne olacağını
tahmin edemiyorlar. Çünkü baskı altına aldık dedikleri an gezi ile ayaklandı
Türkiye halkları. Çapulcu diye aşağıladığı Anadolu halkları Kürt Türk Arap Laz
Çerkez Türkiye halkları var. Tüm teslim alma politikalarına rağmen
bitirilemeyen anti-emperyalist, anti-faşist bir gelenek var. Bu gelenek tüm
saldırılara rağmen sürüyor. Halkın sesini duyuranlar susmayanlar var. İşte biz
bu yüzden demokratik haklarımızı sonuna kadar savunuyoruz. Bu hukukun amacı
direk öldüremese bile tecritle, İhsan Cibelik'e yaptığı gibi tedavi hakkını
gasp ederek öldürmek. Amaç halklara Gözdağı vererek deyimleri yalnızlaştırmak.
Asıl amaç devrimcileri teslim almak. Yani normalde gerçeklerin ortaya çıkacağı
şeyleri bile ödül gibi gösterip bunları göstermek için olmayan şeyleri kabul
etmemizi istiyorlar. Adalet için açlık grevi ile direnenlere kamuoyuna
"biz elimizden geleni yaptık" diyorlar. "Benim istemediğim
şekilde düşünürseniz teröristsiniz" diyorlar. İddia makamının temsil
ettiği siyaset "ya teslimiyet ya tutsaklık yaşamak istiyorsanız
Marksizm-Leninizm'den vazgeçin. Bu belayı sovyetlerde yaşadık. Tabii illa solcu
olmak istiyorsanız bizim istediğimiz gibi olun. Anti-emperyalist, anti-faşist
olmaktan vazgeçin. Çok sevdiğimiz oligarşiyede dokunmayın. Faşist devletlere de
karışmayın. Ama hükümetlere karşı demokrasicilik oynayabilirsiniz. Bizim
sınırlarımız içinde olur. Biz sizin çıkarlarınızı koruyalım siz bizim
çıkarlarımızı koruyun" diyorlar. Örneğin Rusya'ya muhalif olsaydık bizi 5
yıldızlı otellerde ağırlarlardı. İranlı bir muhalif olsaydık ya da Rusya'ya
karşı mücadele etseydik daha da el üstünde tutulup maddi kaynaklar bile
sunarlardı. Düşmanımın düşmanı dostumdur dediğiniz gibi bunu da kullanırdınız.
Ama biz Türkiyeli anti-faşist, anti-emperyalistleriz. Bağımsızlık olmadan
demokrasinin olmayacağını biliriz. Bizim veya dünya halklarının katilleri ile
el sıkışmayız. Halka gerçekleri ulaştırmaya çalışırız. Biz en korktuklarınızız.
Bizim Ne yapıp ne yapmadığımızı bildiğiniz gibi iddia makamında ne yapmaya
çalıştığını biliyorsunuz. Emek sermayeye karşı. Bir tarafta bizim
ürettiklerimizle korkunç bir zenginlik içinde yaşayanlar, bir yanda ürettikleri
ile aç kalanlar. Bir yanda emek ve alın teri çalanlar, bir yanda bizler. Bir
yanda savaş, kan, gözyaşı ile beslenenler bir yanda alın teri emekleri çalınan
bizler. Ne olursa olsun halka yaşatılanların sorumluları ile mücadele ediyorum.
Pişmanlık duymak bir yana onurlu ve gururluyum. Ben devrimci gazeteciliğin
bedelinin işkence, katliam, gözaltı, tutuklama olduğunu bilerek yaptım. Pişman
değilim. Pişmanlık duyması gerekenler alın terimizi çalanlar. Pişmanlık duyması
gerekenler onbinleri Göçe zorlayanlar. Göç yolunda öldürenler. Pişman olması
gerekenler ve hesap vermesi gerekenler miting, konser, yürüyüş, eylem gibi
demokratik haklarımızı kriminalize etmek isteyenler. Pişman olması gerekenler
bizi 20 aydır tutsak edip İhsan Cibelik'in tedavi hakkını gasp edenler. Biz
Alevileri diri diri yakanlar. Yok sayılan ibadetlerimiz çarpı konulan evlerimiz
katledilen ailelerimize seyirci kalındığı için siz pişman olmalısınız. Bu
şekilde büyümüş bir kız çocuğu olarak akrabalarımın ölü bedenlerini morluklarda
ölümün dehşet vericiliği ile gördüm. Buna karşı mücadelemde pişmanlık duymam
söylediğiniz için siz utanmalısınız. Sadece 1 Mayıs'a katıldığı için cinsel
taciz dahil "gördüğün işkencelerden hesap sorma" dediğiniz için
pişman olup utanmalısınız. Ben bu şekilde büyümüş bir kız çocuğu olarak
Almanya'ya vizesiz gelirken memleketim olan dersim 15 günlük vize alıp girdim.
Dersim'in yağmalanan duasını katledilen insanlarını unut diyorsunuz. Emek
sömürüsü ile çocuk yaşta tanıştığımızı, bana çocuk emeğinin nasıl
sömürüldüğünü, yani sınıfını unut diyorsunuz. Utanmalısınız. Devrimci gazeteci
olarak düzenin okullarında dahi öğretilen 5N 1K sorularını sorma diyorsunuz.
Gerçekleri duyurma. Hatta mesleğini kullanarak kitlelere yalan haberler yay
diyorsunuz. Utanın. Diyorsunuz ki insanlık tarihinde kazandığınız hakları
kullanmayın. Bunun için siz utanmalısınız. Diyorsunuz ki insan olma. Yok
sayılan dilini, dinini, ırkını, köklerini unut. Ölen insanları, akrabalarını
unut. Ailen ölmeye devam etsin. Bunlar olurken düzene hizmet et diyorsunuz.
Utanmalısınız. 20 aydır tecritte en temel haklarım gaspediliyor. En küçük
haklarımı dahi gasp ettiğiniz için özür dilemelisiniz. Unutmak suçtur.
Unutmayacağız sadece kuru bir slogan değildir. Unutmamak tekrar yaşanmaması
için mücadeledir. Unutmayacak katillere ceza istemeye devam edeceğiz suç ve
suçlular vardır Biz demokratik haklarımızı kullanmak dışında hiçbir şey
yapmadık. Kabul edemeyeceğimiz bir suç olmadığı gibi, suç olarak kabul edilecek
bir eylemde yoktur. Suç gibi kabul etmek demokratik haklarımızın gasp
edilmesidir. Beni bu suça dahil edemezsiniz. Bu dosya bir kanıttır. Ama bize
karşı işlenen bu suçların kanıtıdır. İfade ve düşünce özgürlüğüne baskının
kanıtıdır. Yasal derneklerimizi kriminalize etmenizin kanıtıdır. Eylemlere
katılan insanları, eylemlere katılan yeni doğmuş bebeklerimizi dahi
fişlemenizin kanıtıdır. Hak ve özgürlüklerimizi kullandığımız için bizi
terörize etmenizin kanıtıdır. Halkların dilinin dininin, ırkının, mezhebinin,
milliyetinin yok sayılmasının kanıtıdır. Anayasal haklarımız olan stand, eylem,
yürüyüş, konser hakkımızı kullandığımız için halka gözdağı verilmesinin
kanıtıdır. Peter Frank'ın Recep Tayyip Erdoğan'ın kanımız üzerine inşa ettiği
saraya giderek işbirliği yaptığının kanıtıdır. Savunma hakkının gaspı ile
modern hukukun bittiğinin kanıtıdır. Halkların haber alma özgürlüğünün yok
olmasının kanıtıdır. Adil yargılanma hakkının gasp edildiğinin, halk düşmanları
neo-nazilere ayrıcalık gösterildiğinin kanıtıdır. 129 yasasının çıkmasına neden
olanların her türlü özgürlüğü kullanarak dışarıda ellerini kollarını sallaya
sallaya gezmesinin kanıtıdır. 129 AB maddesinin gerçekte kime karşı
yapıldığının kanıtıdır. Bize yapılan bu suçların cezalandırılmasını istiyorum.
Ceza istiyorum
faşist katiller yargılansın. İtiraf ediyorum suçsa eğer bir avuç işbirlikçi
asalak dışında halkımın ekmeğine sahip çıktım. Bu suçu işledim. Suçsa eğer
Erdoğan ve tebasını sarayda yaşarken bizim halkımız açlıktan ölüyorsa ben buna
karşı mücadele ederek bu suçu işleyeceğim. Cennet vatanı cehenneme çevirenlere
karşı mücadeleye devam edeceğim. Türkiye halklarının oturum için dilenmesine
karşı, neonazlerin saldırısına uğramasına karşı kendi emeğiyle kendi ülkesinde
yaşaması için mücadele edeceğim. Suçsa eğer alevi olduğu için yakılanların
katillerine ceza istemek bu suç işlemeye devam edeceğim. Suçsa eğer kendi
dilleriyle konuşan her ulusu savunmak, kendi kaderini tayin hakkını savunmak
devam edeceğim bu suçu işlemeye. Suçsa Kürt olduğu için yok edilenleri, Kürtçe
konuştuğu için işkence görenleri savunmak bu suçu işlemeye devam edeceğim.
Suçsa eğer işkenceye karşı her türlü başkaldırı suçsa eğer bu suç işlemeye
devam edeceğim. Suçsa eğer faşizm öldürmesine karşı direnmek suçluyum.
Yalanlarının bir parçası olmayacağım. Yalanlara karşı mücadele edeceğim. Kral
çıplak. Kürt, Türk, Arap, Çerkez, Laz... Tüm halkların gazetecisi olarak
bedenim tecrit edilse dahi gururluyum. Tutsak da olsam mücadeleye devam
ediyorum. Hak ve özgürlüklerimizin kriminalize edilmesinin bir parçası
olmayacağım. Bildiklerini anlatmaz gördüklerimi söylemezsem dilim lâl gözlerim
kör olsun. Gördüm. Duydum. Yaşadım. Bu suçları işlemeye devam edeceğim.
Bağımsız Türkiye istiyorum. Komplo birine ya da bir kuruluşa karşı topluca alınan,
o kimseyi ya da kuruluşu güç duruma sokacak gizli karar. Topluca ve gizlice
yürütülen herhangi bir plan, iş demektir. Sözlük anlamı budur. Bu anlamda
siyasi davaların hepsi komplo davalarıdır. Bu davaların tamamı belli bir plan
çerçevesinde planlı gerçekleşir. Ortada suç yoktur ya da sanıklar suçlu
değildir, suç sayılan eylemleri işlememiştir. Ya da suç sayılan eylemler
aslında suç değildir. Sanıkların yaptıkları eylemler değil sanıkların
düşünceleri cezalandırılır. Böyle olduğu için her yol mübahtır denilmekte.
Elbette biz ilk değiliz son olmayacağız. Tarih bu davalarla dolu. Örneğin
Haymarket davası. Amerikan işçilerinin 8 saatlik iş saati için mücadelesidir bu
dava. 1886'da Louisville, Kentucky'de başlar. 4 Mayıs günü doruğa ulaşan bu
eylemde polis eliyle kurulmuş bir kontgerilla örgütlenmesi bomba patlatır. Hala
orada ölenlerin sayısı bilinmez. Hedef işçilerdir. Hedef grevdir. Hedef işçi
önderlerini yok etmektir. Bomba patlaması sonrası işçi öncülerini yok etmek
için kullanılacak bahane de elde edilmiştir. Göstermelik bir dava yapılır ve 7
işçi önderi ölüme mahkum edilir. Katledilen işçilerdir. Cezalandırılanlar ise
işçi önderleridir. Bu burjuva hukukun ve yargı sisteminin hiç gerekçe bulmadan
idamları yerine getirmesidir. Bir diğer örnek Sacco ve Vanzetti davasıdır. O
yıllar kapitalizmin çöktüğü yıllardır. Amerika'da işsizlik hat safhadadır.
İşçiler sürekli grevdedir. İşçilerin ekonomik kaygılarının yanında siyasi
kaygıları da artmıştır. Sacco ve Vanzetti ise o dönemde sosyalist olan iki
göçmen işçidir. Komünist propaganda yaptıkları için önceden yargılanmışlardır.
İşlemedikleri bir cinayet yüzünden idama çarptırılırlar. Tanıkları ise sahte ad
ile tanıklık yapmıştır. Buna rağmen idam kararı verilir. İdam kararının neye
hizmet ettiği de açıktır. Nazım Hikmet Sacco ve Vanzetti için "Kurban
gittiler dolarların elindeki adalete" diyerek özetlemiştir davayı. Davanın
yeniden görülmesi, idam kararının geri çekilmesi için dilekçeler verilmiştir.
Ancak karar bozulmamıştır. Sacco ve Vanzetti'nin idam edildiği gün tüm dünyada
büyük mitingler yapılmıştır. Paris'te Amerikan Konsolosluğu önünde toplanan
150.000 kişi polis ile çatışmıştır. Sacco ve Vanzetti'nin idamının üzerinden 43
yıl geçince vali kararın yanlış olduğunu açıklayarak itibarlarını geri
vermiştir. Oysa onlar dolarların elindeki Adalet tarafından ölüme mahkum
edildiklerinde itibarlarını geri kazanmışlardı. Dimitrov davası ise bir başka
örnektir. Hitler oligarklara kendini ispatlamak ve tüm dünyada esen Komünizm
tehdidinden Almanya'yı koruyabileceğini göstermek ister. Reichstag yangını bunun için biçilmiş
kaftandır. Yangından sonra bütün sosyalistler hedef gösterilir. Hepsi
kriminalize edilir ve kamplara doldurulur. Bu av sırasında yakalanan Bulgar
Komünist Partisi Genel sekreteri Dimitrov'da bunlardan biridir. Plan açıktır.
Yangını Dimitrov'un üzerine atmak. Ancak Dimitrov Üstün pratik zekası ve
politik kavrayışı ile beraat etmiştir. Yargılandığı mahkeme kürsüsünde faşizm
yargılamıştır. Dimitro o kürsüde kendi çıkarlarını savunmaktan daha çok
komünizmin çıkarlarını savunmuştur. Bir diğer önemli örnek ise Rosenberg
kardeşlerdir. Tüm dünyayı sosyalizm dalgasının sarması üzerine Marksist
Leninist Komünist avı başlamıştır. Ethel ve Julius Rosenberg kardeşlerin her
ikisi de yahudi ve Amerikan Komünist gençlik partisi üyesidir. Atom bombasıyla
ilgili bilgileri Ruslara vermekle suçlanırlar ve Rus ajanı ilan edilirler. Ajan
olmadıklarını savunurlar ancak komünistlik konusunda bir itirazları tabii ki
olmaz. Önce Julius ardından Ethel tutuklanır. Tüm hücrelerine sinmiş düzmece
ifadeler ile ölüme gönderilirler. Onlar da Sacco ve Vanzetti gibi tüm dünyada
adalet mücadelesinin temsilcileri olmuşlardır. Mahkeme suçları işlemeseler bile
eğer özür dilerlerse idam kararını tekrar düşüneceğini söyler. Ancak onlar özür
dilemez ihanet etmezler. Tıpkı "
Can için yalvarmam sana. Mazlumlar darılır bana" diyen Ebru Timtik'ler
gibi. Tüm dünyada onların adalet çağrısı sürüyor. Sözlerimi Julius Rosenberg
sözleri ile bitirmek istiyorum. "Elektrikli sandalyeden korkmuyorum.
Adalet istemekten asla vazgeçmeyeceğim. Barış, ekmek ve gül için savaşta,
celladı sakin bir onurla, güvenle ve geleceğe bakarak bekliyoruz. İnancımızı
yitirmeyeceğiz. Her zaman olduğu gibi." Teşekkürler."
Özgül Emre'nin
konuşmasının ardından hakim çağırmak istedikleri bilir kişi ile ilgili konuştu.
Bir kişiyle bunun İçin iletişime geçtiğini bildirdi ve eğer avukatlar ve savcı
da kabul ederse bu kişinin Şubat sonunda bir rapor verebileceğini açıkladı. Bu
bilir kişiye DHKP-C ile ilgili soru sorulmayacağını sadece Türkiye'nin siyasi
durumu ve insan haklarının durumu ile ilgili sorular sorulacağına dikkat çekti.
Hakim ve savcı ise bu bilir kişinin de Türkiye'de ki iktidara karşı olduğunu
tarafsızlık bir yana Türkiye'deki iktidarı eleştirdiğini söylediler. Avukatlar
kendi önerdikleri kişinin Türkiye ile ilgili daha geniş bilgilere sahip
olduğunu savunarak ona sorulmasını istediler. Bir sonraki duruşmaya kadar
avukatlar hakimin sunduğu bilir kişi üzerine düşünecek ve düşüncelerini
söyleyecekler. Avukat Yener, hakimin sunduğu bilir kişi için; türkiye en geç
bugün faşist bir ülkedir(…) sizin sunduğunuz bilir kişi daha önce Almanya ve
Türkiye ilişkilerini “normalleştirmek” istemiştir. Faşist bir ülke ile
ilişkiler nasıl ve neden normalleştirilmek istenir. Bu durum bana karın ağrısı
yaratıyor ve kişinin ne kadar tarafsız olduğu noktada sorgulatıyor” dedi.
Hakim, Avukatların sunduğu bilir kişiye daha önce ulaşmaya çalıştığını ama
henüz cevap almadığını söyledi. Avukat Yener de kendisinde özel mail adresinin
olduğunu ve hakime verebileceğini söyleyince, hakim “eğer sizde mail adresi
mevcutsa bu bilirkişi ne kadar tarafsız olabilir ki” dedi ama yine de mail
adresini almayı kabul etti.
Mahkeme bu
tartışmadan sonra bitirildi. 17 Ocak tarihli duruşma iptal edildi ve mahkeme 23
Ocak Salı gününe ertelendi.
Faşist 129 Yasaları
Kaldırılsın!
Özgül, İhsan
Ve Serkan Tutuksuz Yargılansın!