Direnç Çiçeği Ayten Öztürk, AKP faşizminin aciz saldırıları ve komploları sonucu şubat ayında birçok devrimci demokrat ile birlikte hukuksuzca faşizmin cübbeli cellatları tarafından tutuklandı.
Öztürk,
yaşadığı adaletsizlikleri sevdikleri-yakınları aracılığı ile tutukluluk öncesi
günlük paylaşım yaptığı şahsi Twitter (X) sayfası olan Ayten Öztürk
(@FreeAytenOzturk) sayfası üzerinden tekrar ulaştırmaya devam
ediyor.
Ayten Öztürk,
Özgür Tutsak olarak bulunduğu Kandıra 1 No’lu Hapishanesi’nden gönderdiği
mektubu halkımızla Twitter (X) sayfası üzerinden tweet dizisi (flood) haliyle
paylaştı.
Direnç
Çiçeğimiz Ayten’in 9 Mart’ta yayınlanan-paylaşılan mesajı şu şekildedir:
Altı ay boyunca
yaşadığım elektrik, askı, falaka, taciz tecavüz girişimlerinden sonra Yargıtay,
'Linç olayını izliyordu' beyanıyla hakkımda verilen 2 ağır müebbet hapis
cezasını onaylarsa, ömür boyu tek kişilik bir hücrede tutulacağım.
Yaşadığım
süreci bu flood'ta anlatacağım:
2018'de
Lübnan'dan kaçırılarak Türkiye'ye getirildim. 6 ay boyunca hakkımda gözaltı
kararı olmadan tutulduğum Ankara'daki gizli bir işkencehanede elektrik, askı,
falaka, dik bir tabutta saatlerce bekletme, taciz-tecavüz girişimleri dahil
olmak üzere her türlü işkenceyi yaşadım.
Bana işkence
yaparken “Seni kaybederiz, cesedini bile kimse bulamaz. Seni kimse aramıyor,
sormuyor.” diyorlardı. Bu süreçte insanlar üzerine yalan ifade vermem için
sürekli olarak tehdit ve işkencelere maruz bırakıldım.
Zorla
tutulduğum ve işkence gördüğüm yer, tahminimce resmi bir kurumun alt katıydı.
Bunu şuradan anladım: işkence gördüğüm yerin üst katından haftanın belirli
günleri topuklu ayakkabı sesleri geliyordu. Ve bir gün bir kadın sesi duydum:
“Bugün komisyon gelecek.”
Altı ayın,
yaşadığım her türlü işkencenin sonunda ise işkenceciler bana “Seni şimdi
bırakıyoruz ama hapislerde çürüteceğiz” dediler. Gözümü bağlayarak beni
işkencehaneden çıkardılar. Arabaya bindirdikten sonra kulağıma çok yüksek motor
sesinin olduğu bir kulaklık taktılar.
Yaklaşık 1 saat
sonra araçtan indirildiğimde bırakıldığım yerin ıssız bir arazi olduğunu
anladım. Bu sırada 25 kilo vermiş, ayakta duramayacak haldeydim. Birkaç dakika
sonra Ankara Siyasi Şube (TEM) polisleri gelerek hakkımda ihbar olduğunu ve
beni gözaltına aldıklarını söylediler, “Senin adın ne?” gibi sorular
soruyorlardı bu sırada. Ben yaşadığım halsizliğin etkisiyle tepki veremeyecek
durumdaydım. Bana çeşitli isimler sayıp en sonunda “Ayten” dediler, “Ayten”
dedikten sonra bir polis “Aaa Ayten'e tepki verdi, demek ki adı Ayten'miş.”
dedi.
Gözaltına
alındıktan sonra ise kontrol için götürüldüğüm hastanelerde bulunan doktorlar,
polislerden çekindikleri için işkence izlerini raporlara yazamadılar. Gözaltı
sürecinin sonunda adliyeye çıkartıldım.
Adliyede
işkence izlerimi savcıya gösterdiğimizde “Bu benim işim değil, isterseniz suç
duyurusunda bulunabilirsiniz.” cevabını verdi (Tabii ki suç duyurusunda
bulunduk biz, ‘takipsizlik’ kararı verildi). Delilsiz-gerekçesiz biçimde
tutuklama talebiyle hakimliğe sevk edildim.
Hakimliğe
çıktığımda halsizlikten avukatıma tutunarak ayakta durabildim. Bu sırada ben 6
ay boyunca işkence görüyorken beni merak eden, her yerde arayan babamın o
süreçte vefat ettiğini öğrendim. İşkenceciler “Seni kimse aramıyor.” derken,
babam beni ararken ölmüştü...
Hakimlikte de
işkence izlerini gösterdiğimde de hâkim, “İsterseniz suç duyurusunda
bulunabilirsiniz.” dedi ve hakkımda tutuklama kararı verdi. Tutuklandıktan
sonra götürüldüğüm Sincan Kadın Kapalı Hapishanesi'ndeki gardiyanlar beni
içeriye almadılar.
Sincan
Hapishanesi'nin gardiyanları, “Raporda hiçbir iz gözükmüyor, bu halde ölürse
bizim üzerimize kalır. Ya bu izlerin olduğu bir rapor getirin ya da biz bu
kadını içeri almıyoruz.” dediler. Polisler beni tekrar hastaneye götürdü ve ilk
kez işkence izleri resmi rapora geçti.
Sincan'da
yaklaşık 3 yıl boyunca hiç katılmadığım bir olaydan dolayı tutuklu kaldım.
Tutuklu kaldığım dosya, 2008 yılında Okmeydanı'nda bir çocuk tecavüzcüsünün
halk tarafından dövülmesinden 2 gün sonra yaralarına etkin müdahale edilmediği
için yağ embolisinden ölmesi olayıydı.
Bu dosyada
yargılanan bir sanık benim fotoğrafımı göstermiş ve “Bu kadın duruyordu ve linç
olayını izliyordu.” demişti. Bu beyan üzerine başka hiçbir delil olmadan, ben
olayın azmettiricisiymişim gibi yargılandım ve hakkımda 2 ağır müebbet ceza
verildi.
İstanbul 3.
Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen 2 ağırlaştırılmış müebbet cezanın
ardından, hâkim de kendi kararına inanmamış olacak ki, ev hapsiyle tahliye
edildim. Yaklaşık 2,5 sene ev hapsinde tutuldum, bu süreçte bir kez bile adli
kontrolü ihlal etmedim.
Ev hapsinde
tutulduğum için, beni ararken ölen babamın mezarına bile gidemedim. Hastaneye
gittiğim zamanlarda da mahkemeden izin alıyordum. 6 Şubat'tan sonra beni
evimden gözaltına alıp komployla tutukladılar. Yine hiçbir delil
göstermiyorlardı, çünkü delil yoktu.
Ve şimdi
hakkımda 2 ağırlaştırılmış müebbet ceza verilen dosyam Yargıtay'da. Eğer
Yargıtay bu kararı onarsa, ömür boyu tek kişilik bir hücrede insan yüzü
görmeden tutulacağım. Beni işkencede öldüremediler ama bugün mahkeme
kararlarıyla, hukuksuz cezalarla bunu yapmak istiyorlar.
Yaşadığım
sürecin en özet haliydi bu anlattıklarım; belki inanamadınız, belki şaşırdınız.
Fakat sizin inanmakta zorlandığınız şeylerin hepsini ben hala yaşamaya devam
ediyorum. Ve duyarlı tüm insanlara çağrıda bulunuyorum: işkenceye,
adaletsizliğe karşı mücadeleyi büyütelim.
Barolara,
DKÖ'lere (Demokratik Kitle Örgütleri), devrimci-demokrat insanlara çağrıda
bulunuyorum. Bu adaletsizliğe, bu işkencelere hep birlikte son verebiliriz.
Kazanacağımıza dair sonsuz umutla, sonsuz inançla...
Ayten Öztürk
Kandıra 1 No'lu Hapishanesi-Kocaeli
