https://halkinsesiradyo.net/index.php/2024/03/07/yunanistan-ozgur-tutsaklari-suresiz-aclik-grevinde/
Yunanistan Özgür Tutsakları'nın Yunanistan Adalet
Bakanlığı'na Yazdıkları Dilekçeyi Paylaşıyoruz
Tarih:26/02/2024
YUNANİSTAN ADALET BAKANLIĞI’NA
Aşağıda sıralayacağımız talepler ve nedenlerle 26 Şubat 2024
Tarihinden itibaren süresiz açlık grevi direnişine başlıyoruz.
1-Yargıtay baş savcısı yardımcısı Ahıleas Zisis’in beraat
ettiğimiz 19 Mart 2020 yılında başlatılan davaya ilişkin beraat kararının
iptali ve yeniden yargılanıp ceza almamız
üzere olan talebinin geri çekilmesini ya da reddedilmesini talep
ediyoruz.
Yargıtay baş savcısı yardımcısının talebi, hukuki bir
olmayıp sınıfsal düşmanlığa dayanan ve hukuku bu düşmanlığın aracı olarak
kullanılan bir tavırdır. Bir tavır siyasi iktidarın politikalarından bağımsız
bir tavır değildir.
Yunanistan ve Türk devletleri, NATO ve ABD’nin isteğiyle
aralarındaki çelişkileri bir yana bırakarak bir çok alanda anlaşmalar
imzaladılar. “İyileşme süreci”, “Normalleşme süreci” olarak tanımladıkları bu
sürecin hemen başında Yunan Yargıtay başsavcısı yardımcısı hakkımızdaki beraat
kararlarının bozulmasını talep etti. Bu durum göstermektedir ki yapılan
anlaşmalarda devrimcilere yönelik saldırı kararı alınmıştır.
Bu tür anlaşmalar ilk kez yapılmıyor. 2013 yılında, ABD,
Yunanistan ve Türkiye devletleri devrimcilere yönelik saldırı, devrimci
mücadeleyi engelleme kararı almışlardı. Bu anlaşmalara dayanarak üç ülkenin
istihbarat birimleri ortak eylemlere girişmişlerdir. Bu eylemlerden birisi
Bulut Yayla isimli devrimcinin Atina’dan Yunan anti terör şubesine ait bir
araçla kaçırılarak Türkiye’ye yasal olmayan yollarla teslim edilmesi oldu. Bu
kaçırma olayında Yunan Türk ve Amerikan istihbarat örgütleri işbirliği
yaptılar.
19 Mart 2020’de Yunan polisinin operasyonuyla gözaltına
alınıp tutuklanmamız sonrasında Türkiye İçişleri Bakanı Süleyman Soylu bize
yönelik operasyon ve tutuklamaların kendi istekleri ve baskıları sonucunda
gerçekleştiğini açıkladı. Aynı nedenle Recep Tayyip Erdoğan Miçotakis
hükümetine teşekkür etti.
Bugün yine Türkiye devleti ile ilişkilerini düzeltme çabası
içinde olan Yeni Demokrasi hükümeti, 97 gün süren açlık grevi direnişiniyle
kazandığımız özgürlüğümüzü gaspetmeye çalışıyor.
Peki iddia ettiğiniz bağımsız yargı ve hukukun üstünlüğü
nerede?
Halkida davasında savunma yapma hakkımız ve temyiz hakkımız
reddedildi. Tarafımıza hiçbir bilgi verilmeden yargılama yapıldı ve cezalar
verildi. Yargıtay’ın tek bir savcısı bu hukuksuzluğa itiraz etmezken beraat
ettiğimiz temyiz mahkemesi kararına itiraz edildi.
Bu, hukukun bağımsız olmadığı, aksine siyasal iktidarın
egemen sınıfın politikalarına bağımlı olduğunu gösterir.
Biz, bu davada 187-A (Anti Terör Yasaları) kapsamında
yargılandık. Anti terör yasaları emperyalizmin ve faşizmin devrimcilere ve
dünya halklarına karşı saldırı yasalarıdır. Bu yasalarla bağımsızlık, demokrasi
ve sosyalizm mücadeleleri “terör” olarak gösterilmeye ve saldırılar kabul
ettirilmeye çalışılıyor.
Asıl terörizm emperyalistlerin sömürüsü, talan ve
katliamlardır. Emperyalistler kendi çıkarları için bütün dünyayı açlığa ve kan
gölüne boğuyorlar.
Bakın ABD belgelerinde ne diyor;
“… 200 milyar varillik petrol rezervleriyle Hazar Denizi
bölgesi yani Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan, Kafkasya, İran, Kuzey Irak,
Güney ve Güneydoğu Anadolu dünyanın artan enerji talebini karşılamaya önemli
bir adaydır. Kendi petrol kaynaklarımız tükeneceğinden bu kaynaklara ulaşmak
ABD’nin yaşamsal kaynaklarından birisidir.”
Afganistan ve Irak’ın işgali “Arap Baharı” denilerek
Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın kana bulanması, bombalarlar, ambargolarla
savaşların yarattığı açlık ve yoksullukla milyonlarca insanın katledilmesi,
mülteci yapılması, anti terör yasalarıyla yaygınlaştırılması ve
meşrulaştırılmaya çalıştırılması hepsi bu çıkarların gereğidir.
Hukuk da bu çıkarlara göre belirleniyor.
Yargıtay başsavcı yardımcısının beraatlerimizi kabul
etmeyerek anti terör yasalarıyla cezalandırılmasını talep etmesi bu sınıfsal
çıkarların sonucudur.
Biz bunu kabul etmiyoruz.
Biz terörist değil devrimciyiz. Ülkemizin bağımsızlığı,
demokrasisi ve sosyalizm için mücadele ediyoruz.
Emperyalizme ve faşizme karşı mücadele haklı ve meşrudur.
Tarihsel ve siyasal olarak haklı ve meşrudur. Halklar, tarihler boyunca
sömürüye ve zulme karşı direnmişler ve mücadele etmişlerdir. Türk ve Yunan
halklarının tarihleri de bu mücadelelerle dayanır. Yargıtay baş savcı
yardımcısının beraat kararına itirazı bu meşruluğu ortadan kaldırmayı amaçlayan
egemen sınıfın çıkarlarına dayanan bir karardır.
Baş savcı yardımcısı Ahileas Zisis, temyiz mahkemesi
kararına itirazında “… Terör suçlamasıyla yargılananların masumiyetinden değil,
suçlu olduklarından yola çıkılarak karar verilmesi” gerektiğini” iddia ediyor.
Beraat kararı veren heyete “terör suçlamasından
yargılananların beraat ettirilmesinin yetki aşımı olduğunu” söylüyor.
Bu dava “Terör örgütü” iddiaları tamamen şahit polisin
ifadelerine dayanıyor. Bunun dışında herhangi bir delil ve belge yoktur. Şahit
polis ise yargılamanın her aşamasında birbiriyle çelişkili farklı ifadeler
vermiş ve iddiaların hiçbirini kanıtlayamamıştır. Defalarca yalan ifadeler
vermiş ve bu yalanları dava sürecinde kanıtlanmamıştır.
Yargıtay baş savcısı yardımcısı yalana da dayalı olsa hiçbir
kanıt ve belge olmasa da polisin ifadelerini temel alınmasını aksini yetki
aşımı olduğunu söylüyor. Böylece diyor ki “hukuk ya da gerçeklik önemli değil
ne olursa olursun cezalandırılmalılar.” İşte hukukun bağımsız olmadığının
sınıfsal olduğunun kanıtı budur.
Yine Yargıtay savcılığının DNA raporlarının okunmasına “yetki aşımı” olarak
değerlendirmesi de hukuki değildir. Çünkü bu davada hiçbirimizden DNA
alınmamıştır. Yine geçmişte de tarafımızdan onaylanmış imzalanmış bir belgeye
dayalı olarak bir savcı ya da avukatlarımızın gözetiminde DNA alınmamıştır. Bu
durumda DNA raporları neye göre hazırlanmıştır, DNA tespiti neye göre
yapılmıştır?
Polisin elinde bize ait olduğu resmi olarak belgelenmiş yasal bir DNA örneği yoktur. Bu
durumda bu davadaki DNA tutanakları yasa dışıdır. Ancak Yargıtay savcılığı bu
yasa dışılığın görmezden gelinmesini ve hatta bu yasa dışılığa dayanılarak
beraat kararının iptal edilmesini istiyor.
Bu nedenlerle Yargıtay savcılığının itirazı geri çekilmeli
ya da reddedilmeli temyiz mahkemesinin oy birliğiyle aldığı karar kabul
edilmelidir.
2- 2019 yılı ağustos ayında yaz tatili için gittiğimiz
Halkida’da, Halkida polisinin saldırısına uğradık ve işkenceyle gözaltına
alındık. Sonrasında savcılığa dahi çıkarılmadan serbest bırakıldık. Gözaltı
sonrasında Halkida Devlet Hastanesinde işkence raporları aldık.
Sonrasında tarafımıza hiçbir bilgi verilmeden avukatlarımıza
bilgi verilmeden gıyapta yargılanıp 3 yıl 9’ar ay hapis cezasına çarptırıldık.
Şu anda bu cezalar nedeniyle tutukluyuz.
Bu davada savunma hakkımız gasp edildi. Bu hukuk terörüdür.
Davanın şahit polislerinden birisi mahkeme ifadelerinde
anti-terör şubesi polislerinin kendilerini kullandıklarını söylüyor. İşte
hukuksuzluk bu kadar açıktır. Halkida davasında başından itibaren anti terör
şubesi polislerinin yönlendirmesi vardı.
Bu davaya ilişkin hukuksuzluğa son verilmeli Yargıtay’a
yaptığımız itiraz kabul edilmeli yargılama yeniden tutuksuz olarak
yapılmalıdır.
3- Yunan devleti Türkiye faşizmiyle yaptığı anlaşmalar
dayanarak Türkiyeli devrimcilere politik ilticacıları saldırmakta bizleri
“Terörist” olarak göstermeye çabalamakta hakkımız olan siyasi iltica
taleplerimizi sürümcemede bırakmakta, geri almaya çalışmakta, oturumlarımızı
yenilememektedir.
Tüm bunlara gerekçe olarak hakkımızda siyasal kararlarla
açılan davaları gerekçe göstermektedir. Bu durum sizlerin sık sık
dillendirdiği ve imzalamış olduğunuz
“uluslararası hukuka” da aykırıdır.
Bu duruma son verilmeli siyasi iltica taleplerimiz kabul
edilmeli, oturumlarımız uzatılmalıdır.
4-Yunanistan ceza yasaları tutuklu ve hükümlüler lehine
yeniden düzenlenmelidir. Cezaların ağırlaştırılmasına son verilmelidir.
Tutuklu ve hükümlülerin yaşam koşulları düzeltilmeli sağlık
ve beslenme koşulları yeterli seviyeye yükseltilmelidir.
Hapishanelere giriş çıkışlarda onursuz çıplak arama
dayatmasına son verilmelidir.
Şartlı tahliyelerin çeşitli gerekçelerle engellenmesi
uygulaması son bulmalıdır
Tutuklu ve hükümlülerin izin ve açık cezaevlerine sevkleri
kolaylaştırılmalıdır.
5- 19 Mart 2020 davası, birinci yargılama sürecinde duruşma
salonunda avukatlarımız ve yakınlarımızla görüşme sırasında maskeli ve silahlı
polislerin saldırısına uğradık.
Bu saldırı sırasında “polise direnmek” suçlamasıyla
soruşturma açıldığını öğrendik. Soruşturma dosyası Pire savcılığının elinde
bulunmaktadır.
Saldırıya uğrayan biz ve yakınlarımız olduğu halde işkence
yapanlara değil bize karşı soruşturma başlatıldı.
Bu soruşturma iptal edilmeli ve işkence yapan polisler
hakkında dava açılmalıdır.
Bu taleplerimiz karşılanıncaya kadar süresiz açlık grevi
direnişimiz devam edecek.
a-Açlık grevi boyunca-su-şeker-tuz-çay ve
kahve-Limon-Şekerleme-B-1 vitamini kullanacağız
b-Açlık grevi direnişi boyunca -Zorla serum verme -Zorla tedavi etme -Zorla
besleme gibi yöntemleri reddediyoruz
Böylesi bir zorla
müdahalede oluşacak her türlü durumdan hükümet, ilgili bakanlıklar, hapishane
yönetimleri ve zorla müdahalede yer alanlar sorumlu ve suçlu olacaktır.
c- Açlık grevi boyunca, zorla hücreye atma, tecrit etme gibi
insanlık dışı uygulamaları kabul etmiyoruz.
Sonuç olarak
1-Bereat ettiğimiz 19 Mart 2020’de açılan davadaki temiz
mahkemesinin bereat kararına itiraz geri çekilsin veya iptal edilsin. Bereat
kararı kabul edilsin.
2- Halkida davasındaki hukuksuzluğa son verilsin, dava
yeniden görülsün.
3-Yunan devleti Türkiye faşizmiyle işbirliği yaparak
Türkiye’li devrimcilere saldırmaya son versin.
4-Yunanistan ceza yasaları ve sofranistiki sistem tutuklular
lehine yeniden düzenlensin.
5- 19 Mart 2020 davasında, mahkeme salonunda polisin
saldırısına uğradık ve hakkımızda soruşturma açıldı. Bu soruşturma geri
çekilsin ve işkence yapanlar yargılansın.
Özgür Tutsaklar: Şadi Naci Özpolat, Hazal Seçer, Ali Ercan
Gökoğlu
