Hakkında verilen 2 ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını ve
bu nedenle yaşadığı adaletsizlikleri teşhir eden Ayten Öztürk tüm halkımıza,
hukuk savunucularına, gazetecilere, aydınlara, sanatçılara, yazarlara, tüm
demokratik kesimlere adalet için mücadele çağrısı yaptı.
Direnç Çiçeği Ayten Öztürk’ün mektubu:
Temmuz ayında hakkımda 2 ağırlaştırılmış hapis cezası
onaylandı.
2008 yılında yaşanan bir linç olayıyla ilgili bir
iftiracının “Linç olayını kaldırımdan izliyordu” iddiasına dayanılarak
verilen bu cezanın ne hukukta ne de insanlıkta yeri yoktur.
Hakkımda yalan beyanda bulunan şahıs; linç olayında yer alan
sanıklardan biridir. Kendini kurtarmak için aleyhimde ifade verdiği açıktır.
Üstelik sırf hakkımda verdiği yalan ifade nedeniyle ödüllendirilmiş ve
kendisine ceza indirimi yapılmıştır.
Bu haksız, hukuksuz karar sürecine nasıl gelindiği tüm hukuk
camiası ve adaletsizliğe uğrayan herkes için ibretliktir.
Ben 8 Mart 2018 yılında, Lübnan Refik Hariri Havalimanı’ndan
pasaportumdaki sorun nedeniyle gözaltına alındım. Lübnan’da 6 gün gözaltında
kaldıktan sonra, Türkiyeli yetkililer tarafından gayrı resmi ve gayrı meşru bir
şekilde, ellerim arkadan kelepçelenip gözlerim bağlanarak ve kafama çuval
geçirilerek özel bir uçakla zorla Türkiye’ye getirildim.
Lübnan’la yapılan gizli anlaşmalar sonucu Türkiye’ye
getirilmem tamamıyla gizli tutuldu. Ailem, sevdiklerim, tanıdıklarım ve
kaybedildiğimi duyan, tanımadıklarım beni altı ay boyunca her yerde aradı. Buna
dayanamayan babam benim yaşadığımı öğrenemeden acılar içinde hayata veda etti.
Nasıl bir yerde olduğumu aylar boyunca anlamaya çalıştım.
Uçaktan indirilirken ağzım bantlandığı için sesimi kimse duymadı, zorla
sokulduğum yerde bana ilk yapılan şey; beni zorla çırılçıplak soymaktı!
Ben bu gizli işkence merkezinde tam altı ay boyunca küçücük
bir hücrede tutuldum. Günler, aylar süren psikolojik işkencenin yanı sıra
fiziki işkenceye maruz kaldım, elektrik, elektroşok, taciz, tecavüz girişimi,
suda boğmaya çalışma, tabutlukta bekletme, işkence gören insanların sesini
dinletme… gibi her türlü işkence sonucu 25 kilo verdim. Bedenimde 898 yara izi
oluştu. Altı ay boyunca; temiz hava, güneş ışığı ve insan yüzünden yoksun
kaldım. Orada insanlığa dair tek bir şey yoktu!
Ailemi ve benim devrimci-sosyalist düşüncelere sahip
olduğumu biliyorlardı. Altı ay boyunca benden, düşüncelerimden vazgeçip,
tanımadığım insanlar hakkında yalan beyanlarda bulunmamı istediler.
Ablam, abim ve yengemi devrimci mücadele içinde kaybetmiş
olmam, benim de demokratik mücadele içerisinde yaşadığım tutsaklıklar,
işkencecilerin gözünde ‘potansiyel hedef’ olarak görülmem için yetiyordu.
O işkencehanede sağlığımı yitirmeme rağmen, onların
istediklerini, tanımadığım insanlar hakkında yalan beyanda bulunmayı kabul
etmedim. Tüm onur kırıcı işkencelere, acılara, yaratılmaya çalışılan yalnızlık
ve hiçlik ortamına, tüm hücrelerimle dayanmaya, direnmeye çalıştım.
İşte, benim ‘suçum’ buydu! Evet, bedenimde ve ruhumda açılan
yaralara rağmen direndim. Beynimi, bilincimi kaybetmemek için yoğun uğraş
verdim.
29 Ağustos 2018’de, akşam saatlerinde, işkenceciler beni
Ankara’daki açık bir araziye gizlice terk ettiklerinde sağlığımı yitirmiş
haldeydim. Beni hiç bilmediğim o araziye bırakıp, hızla uzaklaşan
işkencecilerin hemen ardından, Ankara Siyasi Şube polisleri tarafından, sözde
bir ihbar üzerine gözaltına alındım. Üç gün gözaltında kaldıktan sonra savcı ve
hâkim karşısına çıktığımda, yaşadığım işkenceleri anlatmama ve bedenimdeki
bariz yaralara rağmen, yüzüme bakmadılar bile! O araziye nasıl geldiğim, neden
geldiğim, neredeyse insanlıktan çıkmış halimle ilgili soru sorulmadan, kim
olduğu, ne olduğu belirsiz bir ihbara dayanılarak tutuklandım. “Tutuklanmama
kılıf olabilecek bir ihbar kurgusu oldu” demek daha doğru olur.
Tutukluyken 2008’deki bir linç olayıyla ilgili SEGBİS’e
çıkarıldım. İstanbul’un bir mahallesinde bir tecavüzcünün linç olayını
izlediğime dair, iftiracının beyanı üzerine yargılanıyordum. İftiracının yalan
ve soyut beyanı dışında somuz tek bir delile dayanmayan bu yargılama ile ilgili
katıldığım bu ilk mahkemede, hakkımda “serbest bırakılma” kararı
verildi.
Ancak, Ankara’daki araziye işkencecilerin beni bırakması
sonrası açılan ‘düzmece’ dosyadan tutukluydum. Uzun zamana yayılan bir sürecin
sonrasında, iki dosya birleştirildi. Yargılanmam, İstanbul’daki linç dosyası
üzerinden devam etti. Ankara iddianamesi, yani arazide bulunmamla ilgili
iddianame yok sayıldı. Böylece, benim, oraya işkenceciler tarafından getirilmem
ve hayatımdan çalınan 6 aylık süreç de yok sayılmış oldu. Yaklaşık 3,5 yıl
tutuklu kaldım. Bu süre zarfında tüm mahkemelerimde sözlü olarak, suç
duyurularımda yazılı olarak işkenceyi anlattım. Buna rağmen, işkence
soruşturulmadı, “kovuşturmaya yer yok” kararı verildi. Tutukluluğumun
sürmesi için tek bir sebep yokken, işkenceciler yerine ben cezalandırıldım.
İstanbul’da yargılandığım, yaklaşık 20 kişilik ‘linç’
dosyasından tutuklu tek kişi bendim. 3,5 yıl tutsaklıktan sonra Haziran 2021’de
2 ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilerek “konutu terk etmeme”
kararıyla tahliye edildim. Bana iki ağırlaştırılmış hapis cezası veren heyet
bile bu cezanın adil olmadığını biliyordu. Kaç kişi, iki ağırlaştırılmış hapis
cezası aldığı duruşmadan tahliye olur?
Ev hapsinin ilk dönemi elektronik kelepçesiz geçti. Bir süre
sonra, elektronik kelepçe takılarak 2,5 yıl ev hapsinde tutuldum. Ev
hapsindeyken ‘denetim’ adı altında psikolojik işkence sürdü. Ayağımdaki
elektronik kelepçe, en az 15 kez değiştirildi. Evim beş kez basıldı. Herhangi
bir suç unsuruna rastlanmadı. Ankara Elektronik Kelepçe İzleme Merkezi, günün
ve gecenin her saatinde beni arayıp ‘kontrol’ etti. Denetimli Serbestlik
Bürosu’ndan memurlar, defalarca ‘kontrol-kelepçe değişimi ve imza’ gerekçesiyle
evime geldi. Karakol polisi sabahın 5’inde bile kapıma dayandı. Evin önünden
geçen zırhlı araçla sürekli taciz edildim.
Hastaneye gidebilmek için bile başta mahkeme izni olmak
üzere yukarıda saydığım tüm kurumları bilgilendirmem gerekiyordu. Mahkeme,
hastane izni vermediğinde hastaneye gidemiyordum. Ev hapsini bir kere bile
ihlal etmememe rağmen, hukuksuzluklar silsilesi bitmedi.
6 Şubat 2024 tarihinde Çağlayan Adliyesi’ndeki olay gerekçe
gösterilerek evim basıldı. Gözaltına alınıp, kurulmaya çalışılan bir komplo ile
tutuklandım. Yaşadığım sıkı denetimli ev hapsi koşullarında üzerime atılı
suçlamaların fiili ve gerçeğe uygun hiçbir koşulu olmadığı halde halen,
hukuksuz bir şekilde tutukluyum.
- 6 ay işkence,
- 3,5 yıl tutsaklık
- 2,5 yıl ev hapsi,
- Uydurma iddialarla tekrar tutuklama,
- Tutukluluk devam ederken diğerinin onanması…
Ve üstelik, son tutuklandığım dosyadan tahliye olasılığım bu
kadar yüksekken, Yargıtay’ın önünde pek çok dosya varken benimkinin öne
alınarak hızla onanmasının nedeni açıktır. İşkenceyi, işkence merkezini teşhir
ettiğim için, amaçlarına ulaşıp, korkutup, susturamadıkları için beni yok etmek
istiyorlar.
Susturamayacaklarını anladılar. Beni öldürmediklerine
pişmandırlar.
Tamamen görünmez olmamı istiyorlar. Boşuna çabalıyorlar!
Hukuktan anlamayan biri bile “Linç olayını kaldırımdan
izledi” iddiasının karşılığının 2 ağırlaştırılmış müebbet olmayacağını,
somut delil gerekeceğini bilir.
Şu çok açıktır ki; bu karar, işkenceyi örtbas etme
amaçlı, siyasi bir karardır. Bu kararın hukuki karşılığı yoktur.
İşkence, bedenimdeki yaralar, doktor raporları ve her detayını
anlattığım beyanlarla somutken, soyut iddialarla cezalandırılıyorum.
Beni diri diri mezara gömmek istiyorlar!
Beni ömür boyu tek kişilik hücreye mahkûm etmek
işkencenin devamıdır.
İşkence insanlık suçudur. İşkencenin affı, zaman aşımı yoktur.
Unutulmasın ki; gerçekler, mezara sığmaz.
Adalet, tüm zorbalıkların mezar kazıcısıdır.
Adaletsizlik can damarlarımızın kesilmesidir.
Tüm hukuk savunucularını, halkımızı, gazeteci, aydın,
sanatçı, yazar… tüm demokratik kesimleri bu adaletsizliğe karşı ses olmaya
çağırıyorum.
Birliğimizle, adaleti var edeceğiz.
Yanımda yer alan, katkısı olan herkese sevgi ve
selamlarımı gönderiyorum.
Beni diri diri mezara gömebilirler, ama sizlerden
ayıramazlar…
Adaleti ve özgürlüğü kazanacağımıza olan inançla… Hoşça ve
umutla kalın.
(Not: Ulaştığı sürece, mektuplarınızı cevapsız bırakmam.)
Kandıra 1 No’lu F
Tipi Hapishanesi / Kocaeli – A 12-34