Faşist çetelerin Lugansk halkına yönelik suçlarını yerinde gördük, belgeledik…
Bugün (27 Şubat) Anti-Faşist Forum’un Lugansk’taki üçüncü
gününü geride bıraktık. Forum heyetimiz iki farklı kurtarılan bölgeye giderek
Ukraynalı faşist Neo-Nazi çetelerinin suçlarını yerinde gördü, belgeledi.
Biz de iki gruba bölünerek; birinci ekibimiz Lugansk merkeze
50 km. cephe hattına ise 15 km. uzaklıktaki Toşkovka şehrinin “Pervayamayaskaya
(Bir Mayıs)” kasabasına, ikinci ekibimiz ise Palovinkino şehrinde önceden sosis
üretim tesisi olan bir ‘işkencehaneye’ gitti. Birinci ekibimiz: Toşkovka
şehrine girdiğimizde birçok kapı veya duvarlarda “Jivyut Ludi (İnsanlar
Yaşıyor)” şeklinde yazılar dikkatimizi çekiyordu. Yıkımın-harabenin olduğu Bir
Mayıs kasabasına vardığımızda ise bunun ne anlama geldiğini anlayabilmiştik.
Söz konusu şehirde 2014 yılına kadar 4 bin nüfus bulunmaktaydı, bu tarihten
sonra ise 2 bin insan kalmış. Lakin faşist Neo-Nazilerin Özel Askeri Operasyon
öncesi yaptığı saldırılar, bombardıman, katliam ve işgal saldırısı ardından
kasabadaki sağ kalan halkın büyük bir bölümü göç etmek zorunda kalmış. Bölgede
ise 100 (yüz) civarı yerel sakin kalmış. Bu nedenle yerinde kalan veya bölgenin
kurtarılmasının ardından dönen insanlar yerlerini belli etmek için bu tür
yazılarla nerede olduklarını bölgeye gelen yardım, sağlık ve başka kurumlara
belirtmek için böyle bir yöntemi seçmiş. Evet, bölgeye ‘yardım’ gelmekte, çünkü
faşistlerin saldırısı ardından tüm altyapı tamamen imha edilmiş; sıcak veya
soğuk su, elektrik, gaz ve en temel ihtiyaçların alınabileceği market-bakkal
bile yok.
Bizler faşizmin suçlarını belgelerken yüzünden gülümsemesi
eksik olmayan iri yarı sevecen Saşa (Aleksandır) dede yanımıza gelerek sevgiyle
ve sıkıca bizleri kucakladı. Ardından heyetimize kendisinin ve kasabanın
tarihini anlattı. Saşa dede madenci emeklisi ve birinci derece yansıra 32
yıllık maden emekçisi olduğu için “Madencinin Şerefine” yazısı olan üç adet
onur emek madalyası bulunmaktadır. Bu tarihiyle onur duyuyor ve bu da
kendisinin vatanından vazgeçmemesinin sebebiydi. Saşa dedenin anlattığına göre;
faşistler kasabalarını işgal ettiğinde bir silahlı çete göğsüne silah
doğrultarak “arabanı bize vereceksin!” diye tehdit etmiş, bunun üzerine kendisi
“sen silahını bırak ve eşit şekilde dövüşelim, eğer beni yenebilirsen arabam
senindir…” diyerek meydan okuyup karşı durmuş. Bunun üzerine faşistler tekrar
göğsüne silah dayayarak tehdit etmişler; lakin direnen Saşa dedenin iradesini
kıramamışlar. Ardından bizlere kasabayı gezdirerek başta kendi bahçesi olmak
üzere komşularının da evlerine düşen emperyalizmin roketlerini ve boş roket
kovanlarını gösterdi. Saldırı ardından evlerinden çıkmak zorunda olan bir
komşusunun evine geçtik; kapılar, pencereler ve hatta evin merdivenleri
bombardımandan parçalanmıştı. Evin içinde dağılan çocuk oyuncakları, giysileri,
kişisel eşyalar ve ev eşyaları yanında dikkatimizi bir şey çekiyordu; üzerinde
“9 Mayıs – Zafer Günü! Şan Olsun Kızıl Ordu’ya!” ve orak-çekiç ile kızıl yıldız
olan kartpostallar… Tarihini bilen, geçmişine bağlı olan bu halk teslim
alınamaz! Çünkü gördüğümüz, duyduğumuz her şeyin geçmişle, atalarıyla,
anavatanları için savaşan Kızıl Ordu’yla ve sosyalizmle bir bağı var. Bunu da
birebir yaptığımız sohbetlerde ve gittiğimiz her yerde görüyor, hissediyoruz.
Lugansk (Donbass) halkının da bu noktada çelişkisi ve ikilemi yok. (…) İkinci
ekibimiz: Faşizmle özdeşleşen işkence yeri olan eski sosis fabrikasındayız…
Sosis fabrikası Palovinkino şehrinde yer almaktadır. Evet, “işkence” dendiğinde
veya aklımıza getirdiğimizde direkt faşizm, burjuvazi, emperyalizm; yani kısaca
düşman aklımıza gelmektedir. ABD, Fransa, Almanya, Siyonist ‘İsrail’, Türkiye
vd. Bu sefer de faşist Ukrayna Neo-Nazilerinin pratiğini gözlerimizle
görüyorduk, birebir yaşayanlardan dinledik… Duvarlarda ölümün izleri gün gibi
yüzümüze çarpıyor, buz gibi koridorlardan esen yel kaçırılan ve işkence
görürken katledilenlerin sesini önce kulaklarımıza, sonra yüreklerimize
vuruyordu.
Duvarlarda boya değil kan izleri var; insan kanıydı bunlar,
faşizme karşı savaşan insanların. Duvarlarda resim değil kurşun izleri var;
anti-faşistlerin hedef alınarak psikolojik işkenceye uğratıldıkları yerdi
burası. İşkencehanede tutulanlar bodrum katı gibi bir yerde kalıyor, üstlerinde
ise ızgara sac benzeri bölüm var. Üst katlarında ise faşistler uyuyordu. Onları
gözetlemek ve her saat-dakika sözlü küfürlerin yansıra kendileri gibi pis
idrarlarını, dışkılarını anti-faşistlerin üzerine oradan boşaltıyorlardı. Değil
bir insanın, küçük bir hayvanın dahi zor hareket edeceği buz gibi kafesler
içinde insanlar üst üste günlerce aç-susuz bırakılıyordu. Burada ölen
anti-faşistler iki-üç gün sonra cesetleri alınıyor ve helikopterlerle mayın
arazilerine atılıyordu. Faşistlerin buradaki amacı “Sizi mezarsız bırakacağız…”
diye düşünmeleridir… Bu yapılanlar bizlere asla, hem de hiç yabancı değildi.
Onurlu aydınlarımızdan günümüze tüm sosyalistler, anti-faşistler bunu yaşadı;
kaçırılma, işkence, katliam… Ayten Öztürk işkenceye karşı zaferin
bilincimizdeki en taze örneğidir… Tüm hepsini belgeledik, hem de hiçbir
ayrıntısını atlamadan. Çünkü karşımızda tarihin gelmiş geçmiş en alçak, en
namussuz ve insanlık karşıtı olan bir düşmanı var: Emperyalizm ve beslemesi
Faşizm! Halklara karşı suçlarını bulunduğumuz her yerde belgeleyeceğiz ve tüm
anti-faşistlerle dayanışma içinde olmaya, birlikte mücadele etmeye, zaferler
kazanmaya devam edeceğiz! Yolumuzdan dönmeyeceğiz; doğru bildiğimiz yolda,
tarihsel sorumluluğumuzla yürümeye, koşmaya devam edeceğiz! Kurtarılan
bölgelerin ziyaretinden sonra bilincimizde mücadele nedenlerimizi büyütüyorduk
ve halkların ortak düşmanına karşı kinimize kin katıyorduk. Bu sırada da
yolumuz üzerinde Slavyanoserbsk şehrine yakın “Kombat” anıtının yanında durarak
‘direnişin-savaşın sonu zaferdir’ çağrısını vurguladık ve dostlarımızla hatıra
fotoğrafı çekildik. Kombat askeri anıtı, Büyük Vatanseverlik Savaşı döneminde
hücuma geçen Kızıl Ordu askeri Aleksey Eremenko’nun şehitliğinden önce çekilmiş
olduğu fotoğraftan esinlenerek yapılmıştır; elinde tabancası, haykıran haliyle…
Programımızı da “Donbass’ta 8 Gün” belgeselimizin gösterimiyle tamamlamak için
Lugansk şehir merkezine dönüş yaptık…