https://halkinsesiradyo.com/anne-elma-kokusu-geliyor-halepceyi-unutmadik-unutturmayacagiz/
16 Mart 1988 tarihinde, Saddam'ın 25-30 uçağı, taşıdıkları
100'e yakın kimyasal bombayla, Halepçe, Desbendikan, Duceyde ve İnap
bölgelerini bombaladı. Ancak en büyük katliam Halepçe'de yaşandı. 5.000'in
üstünde genç, yaşlı, kadın ve çocuk kimyasal silahlarla katledildi. Katliamın
bir diğer yüzü ise 10.000'in üzerinde insanın acılar çekerek yavaş yavaş ölmesi
ya da bütün yaşamını kimyasal silahların bıraktığı izlerle sürdürecek
olmalarıydı. İnsanların yanı sıra üç kasabadaki hayvanlar da telef olurken, bitkiler
kurudu. 4 binden fazla köy ve kasaba haritadan silindi. Halepçe Katliamından
kullanılan kimyasal maddeler Irak'a Türkiye'den ulaştırılmıştı.
Kürt halkına uygulanan bu katliamda pay sahiplerinden biri
de Türkiye Devleti'dir.
Kürt halkının özgürlük mücadelesini kanla bastırmaya çalışan
Türkiye oligarşisi Irak'ta bulunan Kürtlere yapılan katliamları da her dönem
destekledi.
Sorun Kürt halkının katledilmesi olunca sonuna kadar
Saddam'ın ve Irak'ın yanında oldu. Halepçe Katliamından kullanılan kimyasal
maddeler de Irak'a Türkiye'den ulaştırılmıştı.
Bu olayı 17 Nisan 1988 tarihli Hürriyet gazetesi,
"Katliama Ortak Olduk" başlığıyla veriyordu. Haberde kimyasal silah
üretimi için gerekli olan ham ve ara malların Irak'a ulaştırılmasında bazı
Türkiye firmalarının rolü anlatılmaktaydı. Habere göre, kimyasal silah
yapımında kullanılan malzemeler İsviçre ve Almanya gibi devletlerden bazı
Türkiyeli firmalar aracılığıyla deniz yoluyla Mersin Limanı'na getiriliyor,
ambalajları değiştiriliyor ve yeni fıçılar içine yerleştirildikten sonra,
üzerine Türkiyeli firmaların etiketleri yapıştırılıyor. İşlenip ihraca hazır
hale getirilmiş gibi gösterilerek tırlara yüklenip Irak'a ihraç ediliyordu.
Bakteriolojik (Biyolojik) ve zehirleyici silahların
geliştirilmesi, yapımı ve stoklanmasının yasaklanması ve bunların imhasına
ilişkin sözleşmeye imza atan bir ülke olmasına rağmen Türkiye hem Kürt halkının
yok edilmesinden çıkarının olması hem de getireceği dövizi hesap ederek Irak'ı
desteklemiştir. Penta-onak ve bazı şirketler aracılığıyla kimyasal hammadde Irak’a
taşındı.
Türkiye'nin bu katliamdaki rolü bununla da sınırlı
kalmıyordu. Kimyasal silah kullandığını inkar eden Irak'ı, "Evet
kullanılmamıştır" diyerek, onaylıyordu Türkiye. Katliama sessiz kalan
emperyalizmden de aldıkları güçle göz göre göre inkar ediyorlardı.
Türkiye'nin inkar etmekteki bir amacı da bu katliamda, kendi
payının açığa çıkmasını istememesiydi. İnkar ediliyordu. Oysa ki, Halepçe'den
alınan parçaların İngiltere'nin Birmingham Kenti’nde Bostock and Hall isimli
kimyasal analiz laboratuvarında incelenmesi ile kimyasal silah kullanıldığı
kesinlik kazanıyordu.
Irak, kimyasal silah kullandığı belgelenmesin diye basın
mensuplarını bölgeye sokmadı. Sonrasında, Eylül ayının son haftasında izin
verdi, ancak gazetecileri yine direkt olarak bölgeye sokmadı. Gezi havadan
helikopterle yapıldı. Irak basın mensupları için bu yöntemi izlerken, BM
Güvenlik Konseyi'ne ise hiç izin vermedi.
ABD görünürde kimyasal silah kullanımına karşı çıkıyor,
kimyasal saldırıyı kanıtlamaya çalışıyordu. Evet görünürde ABD hep Kürt halkına
sahip çıkmıştır. Ancak bu göstermeliktir. Bütün halklara olduğu gibi Kürt
halkına da düşmandır ABD... Yüzyıla ulaşan bastırma gayretlerine rağmen Kürt
halkının mücadelesini yok edememiştir emperyalizm. Orta Doğu'da Filistin gibi
Kürtler de "kanayan yara" olmuştur uzun yıllar. ABD emperyalizminin
asıl sorunu gelişen ve bastıramadığı bu hareketi kendi denetiminde tutmaktır. Yoksa
kimse ABD'nin kimyasal maddelerin Türkiye üzerinden gittiğini bilmediğini ileri
süremez. Kaldı ki ABD bu tür trafiklerde genellikle organizatör durumundadır.
ABD'nin çığırtkanlığı, Irak'a ateş püskürmesi kimyasal silah
kullanıldığını açığa çıkarmaya çalışıyor görünmesi kimseyi kandıramamıştır.
Yürüyüş Dergisi, Sayı: 371
Not: ‘’Halepçe Katliamından hemen sonra çıktığı ilk konserde
Kürtçe şarkı söylüyor Grup Yorum. İstanbul’da o dönem Kürtçe şarkı nedeniyle
açılan ilk dava. Şaşırıyor savcı, biri dışında doğuda doğmuş grup üyesi
bulamayınca. Kimliğinde “Tunceli” yazan grup üyesini tutuklamak düşüyor
tarihteki payına.
O sanatçının savunması kampanyaya dönüşüyor. Beraat alıyor o
kampanyayla Kürtçe şarkılar da.’’
Dipnot Gökçer Tahincioğlu’nun yazısından alınmıştır.