İkinci günün
ilk oturumunun Konusu "İKİNCİ EMPERYALİST PAYLAŞIM SAVAŞINDAN BUGÜNE
EMPERYALİST SALDIRGANLIK VE ULUSLARARASI SAVAŞ HUKUKU/İNSANCIL HUKUK"
oldu.
İkinci günün
ilk konuşmacısı Halkın Hukuk Bürosu Enternasyonal'den Avukat Ahmet Düzgün
Yüksel oldu.
Avukat Ahmet
Düzgün Yüksel;
" Ben de
Halkın Hukuk Bürosu avukatlarından biri olarak Almanya’dayım. Aranızda olmayı
çok isterdim ama oranın konularından biri de olan Alman emperyalizmi tarafından
7 yıl tutuklandım ve seyahat hakkıma, oturum hakkıma el konuldu (...)
Bizim
ideolojimize göre uluslararası herhangi bir hukuk ekonomik ve siyasi sistemin
sağladığı bir üst yapıdır(...)
Bize göre
emperyalizmin bir duruşu yoktur. Sosyalizmin insancıl yanını anayasalarından
görebiliriz. Sovyetlerde 75 milyon halkın katıldığı bir anayasa yapıldı bizce
demokrasi budur.(...)
Uluslarası
hukuk bizim atalarımızn da, 2.dünya savaşında katledilenlerinde hakkı olan bir
hukuk. Buna sahip çıkmalıyız. Şuan emperyalistlerin boyunduruğu altında ama biz
sahip çıkmalıyız. (...)
Türkiye’de
olanları biliyorsunuz. Gençliğin talepleri var. Bu talepler çok güncel
talepler. Gençliğin talepleri bu bir baş kaldırıdır. Türkiye’de bugünkü
başkaldırının isyanların sebebi 50 yıldır Türkiye’de verilen mücadele şehitler
ve ödenen bedellerdir. Bugün burada toplanan arkadaşlar Sovyetlerin
yıkılmasından sonra umutsuzluğa düşmeyenlerdir. Biz mücadele kararlılığımızı
sürdürmeliyiz. Biz yolumuzdan sapmamalıyız. Bu kararlılığımız kitleler örnek
olacaktır. Umutsuzluğa kapılmamalıyız. Bugün yaptığımız toplantının ilerideki
mücadeleye etkileri çok daha büyük olacaktır. (...)
Sözlerime son
verirken sevgili Ebru Timtik'i sevgi ve saygıyla anıyorum. Haklıyız ve biz
kazanacağız." dedi.
İkinci günün
2.konuşmacısı Yunanistanlı Avukat Sarantos Theodoropoulos konuşmaya başladı.
" Bu
önemli enternasyonel toplantıda bulunmak bizim için çok önemli. Değerli
meslektaşımız müthiş savaşçı Ebru Timtik’in anısına yapılıyor olmasından onur
duyuyoruz.(...)
Uluslararası
eylemleri çevreleyen kurallar kültürel anlatılar tarafından şekillendirilir.
Uluslararası ilişkiler sosyoloji ve kültürel toplumsal hareketler için büyük
önem taşır. İnsan hakları savunuculuğu ve küreselleşme karşıtı protestolar
barış ve savaş karşıtı hareketler gibi küresel toplumsal hareketlerin yükselişi
ulusal sınırları aşarak politik yapıları etkilemektedir.(...)
Emperyalizmin
hedefi olan ülkelerin ekonomik ve siyası olan olarak emperyalist güçlere bağlı
kaldığını biliyoruz(...)
Çoğunluğun
azınlık tarafından sömürülmesi yabancılaşma ve baskı mekanizmaları emperyalizm
tarafından sürdürülmektedir. (...)
Kaba polis ve
asker şiddeti, tanklar baskının tek şiddeti değildir. Silah şiddetinin yanı
sıra hukuk şiddeti de vardır. Daha gizli sistem sistematik ve ısrarcıdır ve bu
nedenle ilkinden daha az tehlikeli ve etkili değildir. İnsanların boyunlarını
ilmikler ellerini zincirler. (...)
Anti-emperyalist
fikirlerin yayılmasının garanti altına alan bireysel haklarımıza sahip
çıkmalıyız. Bilgi edinme hakkı için her gün mücadele etmeliyiz. Kültürel
emperyalizm ve kimliğinizin yabancılaşmamasına karşı en büyük silah
emperyalizmin eleştirilmesi ve dışlanmasıdır. Toplanma ve örgütlenme haklarını
güçlü bir şekilde savunmalıyız (...)
" Fakirin
ağzından lokmayı almayı normal, buna karşı çıkmayı teröristlik sayıyor
emperyalist hukuk. Bunu kabul etmiyoruz. Uluslararası dayanışma olmadan hiçbir
türden dayanışma olamaz."
İlk Oturumun
üçüncü konuşmasını Demokratik Hukukçular Başkanı, IADL Geçici Başkanı,
Filipinlerden Edre OLALIA yapıyor.
Edre OLALIA;
"Benim de
içerisinde olduğum bir organizasyon geçen yıl Ebru Timtik ödülünü aldı. Bunun
için buradan bir kez daha teşekkür etmek istiyorum.(...)
Kapsamlı ve iyi
kullanılmayan terörle mücadele yasaları kurmadan ziyade zulüm aracı haline
geldi. Bu yasalarla sivil toplum kuruluşları dahi terörist ilan ediliyor. (...)
Uluslararası
ceza mahkemesinin tırnak içerisinde uluslararası toplumu ilgilendiren en ağır
suçlar olan soykırım, savaş suçları, insanlığa karşı suçlarla itham edilen
kişileri yargılaması bekleniyor. Sözde bir son çare mahkemesi olarak sunuluyor.
Birçok sınırlaması ve başarısızlığı da var bu mahkemelerin. Birçok Savaş
suçlusu bu mahkeme önünde hesap vermediler. Burada tutuklanan ve suçlamanların
çoğu Afrika kökenli. Birçok iyi devlette bu kurumun yetkilerini ihlal ediyor
(...)
Çoğu kişi adil
yargılama olmadan idam ediliyor(...)
Filipin halkı
için tek yol mücadele etmektir. Faşist devletin varlığına son vererek Filipin
halkı özgürlüğüne kavuşabilir(...)
Uluslararası
insan hakları ihlallerini belgelemeleri ve haftaya almaları çok önemli.
Gelecekteki yasal işlemler için bunların varlığı faydalı olabilir ve gelecekte
daha kapsamlı soruşturmalar yapılabilir. Uluslararası halk mahkemelerinin daha
da yaygınlaştırılabilir suçluların başka ülkelerde de hesap vereceği mahkemeler
kurabiliriz. Zorlamaya ve ilerlemeye devam etmeliyiz(...)
Son olarak
Günay'ın en başta söylediklerine katılıyorum. Emperyalist saldırganlığa karşı
hukuki bir birlik kurulması araştırılabilir. Emperyalist işbirlikçiler
tarafından emperyalizme karşı birlikte mücadele etmenin yollarını araçlarını
geliştirmeliyiz. Tüm bunları söylerken halkları sömürü baskı ve zulümden
kurtuluşu ve özgürlüğü mücadelemizin en önünde yer almalıdır diye düşünüyorum.
“dedi.
İkinci günün
4.konuşmacısı Yunanistanlı Avukat Kostas PAPADAKIS konuşmaya başladı.
Kostas
PAPADAKIS;
"Ülkemize
hoş geldiniz. Bu sempozyumu Atina barosunda yapmamızın sebebi İstanbul'daki
Baronun tamamen Erdoğan'ın kontrolü altına almış olması. İstanbul Barosu'ndaki
arkadaşlarımıza meslektaşlarımıza dayanışmamızı gönderiyoruz (...)
Hiçbir sistem
sömürü ile adalet sağlayamaz (...)
Yozlaştırılan
toplum hiçbir şekilde adaleti oluşturamaz. Adalet savaşmamız gereken bir
olgudur. Adalet sistemi hiç kimseye hesap vermeyen seçilmemişler tarafından
oluşturuluyor. Hukuk bir kurallar ezgisidir ki gücü elde bulundurmak ve toplum
ile devlet arasındaki ilişki yapar(...)
Hukukun hak
olması gerekiyor. Belirtilen hukuk sadece güçlülerin elinde olan adalet
olmamalıdır. Ama şu anda emperyalist hukuk gücü elinde bulunduranlara hizmet
etmektedir(...)
Şunu unutmamak
lazım bu hukuk emperyalist güçleri ve egemenlere hizmet etmektedir (...)
Biz emperyalist
hukuku mu savunmaya devam edeceğiz. Hayır. Biz kendi hak ve özgürlüklerimizi
savunacağız(...)
Biz de
Netenyahu'nun Uluslararası Hukuk çerçevesinde Yunanistan kontrolünde
tutuklanmasını istedik. Tabii Yunan devletinin bunu yapmayacağını biliyorduk.
Egemenler sadece kendi çıkarlarını düşünürler(...)
Bu sempozyumda
olduğum için çok mutluyum. Halkın Hukuk Bürosu'nun bu sempozyumu yapmasından
çok mutluyum. Kesinlikle Dünya'nın her yerindeki avukatlar olarak iletişimde
olmalıyız." Dedi.
Günün 5.
Konuşmacısı Özgürlük Yürüyüşü Partisi Milletvekili Ayrıca Bir Savunma Avukatı
Olan Zoi Kostantopoulou oldu.
Zoi
Kostantopoulou;
Ebru Timtik'in
hatırası da hala aklımda. Bu kadın meslektaşımız insanları savunmuş, diz
çökmeyi reddetmiş ve umudu her zaman ayakta tutmuştur. Böyle savunanların böyle
avukatların mirasını yaşatmaya devam edelim çünkü bunlar insan hakları için
mücadele ediyorlar. Bizim görevimizdir diye düşünüyorum bunların sözlerine
yaygınlaştırmak. Savunmasız kalmak ne demektir bunu insanlara anlatabilmeliyiz.
Bağımsız, kararlı, boyun eğmeyen savunanlara sahip olmanın halklar için dünya
çapında ne kadar büyük önem taşıdığını insanlara anlatmamız gerekir diye
düşünüyorum. Dünya çapında savunma avukatlarından oluşan bir Halkın Hukuk
Bürosunun oluşması, emperyalizmin uygulamalarına karşı, sadece insan onurunu
değil insan haklarını reddeden iktidarların karşısına dikilebilmek açısından
büyük önem taşır diye düşünüyorum. Bugün 6 Nisan. Nazi birliklerinin
Yunanistan'a ayak basmasının yıldönümü. 1941 yılında 6 Nisan'da Yunanistan'a
ayak basmıştı Naziler. Uluslararası hukuku tartışırken 2. dünya savaşına kadar
hatta Nürnberg yargılamalarına kadar bireysel cezayı sorumluluk uluslararası
alanda işlenen suçları için böyle bir kavram yoktu. Ancak 2 Dünya savaşı'nı
sonlanmasından bu yana artık uluslararası toplum bir araya gelmiş ve şu kararı
almıştır. Bir kez daha asla savaş suçlarını, insanlığa karşı suçların, soykırım
saldırganlık suçlarının işlenmesine izin vermeyeceğiz demişlerdir ama İşte
buradayız. 2025 yılındayız ve hala soykırım İsrail devlet’i tarafından işlenen
bir soykırımdan bahsediyoruz. İşte buradayız kendimizi buna hazırlamamız
gerekiyor.
Bizler avukat
olduk çünkü insan haklarını, insan onurunu savunmak için. Bütün dünyadaki
insanların haklarını savunmak için avukat olduk. Bu müzakereye açık bir şey
değil. Yalnızca bir hafta önce bizim başbakanımız Miçotakis Netanyahu'ya gidip
sarıldı. Uluslararası Ceza mahkemesi tarafından işlediği uluslararası suçlar
için aranan bir savaş suçlusunu kucakladı. Bu bizim hoş görebileceğimiz bir şey
değil. Son olarak da şunu söylemek istiyorum. Bana güvenebilirsiniz. Bu
mücadelede her zaman yanınızdayım." dedi.
Günün 6.
Konuşmasını Temel Haklar Ve Özgür Derneği Adına Eda Deniz Haydaroğlu
Yaptı.
Eda Deniz
Haydaroğlu:
Konuşmama
başlamadan önce Ebru Timtik başta olmak üzere emperyalizme karşı mücadelede
ölümsüzleşen şehit düşen ve bugün soykırımda katledilen Suriye halkı için ve de
Filistin halkı için herkesi bir dakikalık saygı duruşuna davet etmek
istiyorum(...)
Dün açılış
konuşmasında şöyle bir şey söylenmişti. Bizi burada birleştiren Ebu Timtik oldu
denmişti. Evet bizi birleştiren Ebru abla oldu. Onunla birlikte aynı süreçte
adalet mücadelesi veren, ölüm orucu direnişi yapan ve bu direnişte şehit düşen
Grup Yorum emekçileri Helin Bölek ve İbrahim Gökçek oldu. Biz onlardan öğrendik
adalet mücadelesini. Nasıl direnmemiz gerektiğini. Onlar tüm dünyaya öğrettiler
bunu. Biz onların yoldaşlarıyız ve onların öğrencileriyiz. O yüzden burada
bulunmaktan da çok onur ve mutluluk duyuyoruz. Ben temel haklar ve özgürlükler
Derneği adına konuşacağım. Uluslararası hukukun ayaklar altına alındığı bir
konuya daha değinmek istiyorum. Suriye'de şu an süren katliam soykırım ile
ilgili ben konuşmak istiyorum. Suriye Türkiye'nin hemen yanında. Aramızda
sadece bir sınır var. Suriye halkları bizim de halkımız. Aynı ekmeği yiyoruz,
aynı toprağı paylaşıyoruz, aynı suyu içiyoruz aslında Suriye halkıyla. O yüzden
orada yaşanılan katliamlar ve soykırımlar bizi çok yakından etkiliyor. Aynı
zamanda ben bundan bir yıl önce Anti Emperyalist Cephe ve Grup Yorum'unda
olduğu bir heyette Suriye'deydim. Orada Suriye halkın ekmeğini, suyunu
paylaştık. 3 farklı konser verdik üniversitelerde. Şam'da, Halep'te ve
Lazkiye'de. O anlamıyla orada bulunmuş biri olarak da çok yakın bir süreç benim
için. Orada yaşanan soykırımı duyurmayı bir görev olarak görüyorum kendime.
Alevi halkının buna ihtiyacı olduğunu bildiğim için Alevi halkının böyle bir
çağrısı olduğu için de burada bu sempozyumda da bunun konuşması gerektiğini ve
tartışması gerektiğini düşünüyorum. Şu an Suriye'de ABD Emperyalizminin
işbirlikçisi HTŞ, ABD'nin desteği ile ve komplosuyla birlikte iktidarı ele
geçirdi. İdareyi ele geçirdikten kısa bir süre sonra orada katliamlar başladı.
Alevi halkına yönelik katliamlar başladı. Şu an bilinen resmi rakamlara göre 10
bine yakın Alevi orada katledildi. Bir soykırıma uğradı. İlk başlarda çokça
videoları yayınlandı. Nasıl vahşice, işkencelerle Alevileri katlettiklerini HTŞ
ordusunun-çetesinin Alevileri nasıl katlettiklerine dair. Yani çocuk, yaşlı,
kadın, erkek demeden evlere girip herkesi işkence ile, aşağılamayla, köpek gibi
havlatarak sonra tarayarak, vurarak sonrasında ise cesetlerin üstünde
işkenceler yaparak orada bir insanlık dışı soykırım gerçekleştirdiler. Bu
soykırım hala gerçekleşmekte. Bu soykırım tamamıyla ideolojiktir. Alevi halkına
yönelik bu katliamlar tamamen ideolojiktir. Neden orada Alevilere
saldırıyorlar? Neden Alevileri katlediyorlar? Çünkü, Alevi halkından burada çok
uzun bahsetmek mümkün değil ama Alevi halkının tarihi direniş ve adalet
tarihidir. Aleviler var olduklarından beri zülme karşı mücadele eden halkın
yanında olan bir ideolojiye bir felsefeye sahip bir halktır. Bu anlamıyla bugün
HTŞ ordusunun orada kabul etmeyecek, ona karşı mücadele edecek tek güçlerden
biri orada yaşayan alevilerdir. Suriye'de yaklaşık 3,5 milyon Alevi halkı
yaşıyor. Orada aslında ABD emperyalizmi ve AB'nin yaratmak istediklerine engel
olabilecek tek güç Alevi halkı. Çünkü bir direnme geleneğinden geliyor Alevi
halkı. Suriye'nin yeni sömürgeleştirmek istiyorlar. ABD'nin yeni sömürgesi
haline getirmek istiyorlar ve bunu şu an orada iktidara ele geçirerek, ABD'nin,
İsrail'in ve AB'nin desteğiyle yapmaya çalışıyorlar. Alevileri de kendilerine bir
engel olarak gördükleri için onları katletmeye hedefliyorlar. Soykırımla
birlikte sadece yok etmeye değil onları sürgün ettirmeyi göç ettirmeye
zorluyorlar. Soykırımda amaçlarından biri de budur. Bir yandan katlediyorlar.
Katliama uğramayanları da katliamlardan korkutarak göçe zorluyorlar. HTŞ'nin
arkasındaki güç Türkiye faşizmi ABD, AB ve Katardır. AB ve ABD HTŞ'yi başından
beri kayıtsız şartsız desteklediler. Katar HTŞ'nin finansörü olmuştur. Alman
emperyalizmi sadece başta 6,5 milyon euro olmak üzere daha sonrasından
tekrardan 300 milyon euro destekte bulunduğunu biliyoruz. Zaten Almanya'da
içişleri bakanı ilk günden itibaren oraya gidip desteklerini sundu HTŞ
ordusuna. Biz şunu biliyoruz oradaki HTŞ ordusu çeteler sürüsüdür. Oradaki HTŞ
aslında ABD emperyalizmini ve İsrail'i temsil ediyor. Kesinlikle Suriye
halkının temsilcisi değildir onlar. Bu anlamıyla orada 300 kişilik bir
ordusuyla HTŞ'nin bu katliamları, bu soykırımı ve bu iktidarı ele
geçiremeyeceğini biz de biliyoruz. Bu gücü Suriye'de de HTŞ ordusu Amerikan
emperyalizminden, AB'den uluslararası hukukun hiçbir işlevi olmamasından,
Türkiye'den, Katar'dan ve işbirlikçi Arap devletlerinden alıyor. Şu an ABD
orada küçük grupları oluşturarak her bir grubu kendine mahkum haline getiriyor.
Hepsi ABD emperyalizmine bağlı oluyor. bir yandan da şu an orada YPG ve PYD'nin
ABD emperyalizmi ile daha doğrusu Suriye'deki HTŞ ordusuyla el sıkışması ve bu
katliamların en yoğun geçtiği süreçlerde bunu yapması bizi bir yandan da tabii
ki öfkelendiriyor. Bu katliamlarda ölenlerin sayısı ve bu katliamların en yoğun
yaşandığı günlerde Kürt milliyetçileri PYD ve YPG alevi kanıyla iftarlarını
açtılar. HTŞ çeteleriyle 8 maddelik bir anlaşma imzaladılar. Salih Müslim
yaptığı anlaşmadan sonra şunları söyledi: "Bu devletin herşeyine ortak
oluyoruz. Yönetimine, anayasasına, yaşamına, ekonomisine herşeyine ortak
oluyoruz." dedi Salih Müslüm. Böyle bir açıklama yaptı. Ortak oldukları
devlet Suriye Şam İslam devletidir. Ortak oldukları anayasa ise şeriat
hükümetidir. O anlamda bu katliamında suç ortağı oluyorlar. Bu bizi de çok
öfkelendiriyor. Bir yandan şu anda hedef aslında İran. Biz bunu da biliyoruz.
Suriye'yi tamamen etkisiz hale getirerek Suriye'yi yeni sömürgeleştirmek
istiyorlar. Ama Biz diyoruz ki baskının, katliamların, soykırımın olduğu
yerlerde mutlaka direnişlerde olacaktır. Biz Suriye halklarıyla 2011'den beri,
orada emperyalizme karşı savaşın başladığı günden beri dayanışma içerisindeyiz.
2013'te Grup Yorum üyeleri orada bir konser verdiler. Baş çelişki emperyalizm ve
dünya halkları arasındadır diyerek. Suriye halklarının yanında oldular 2011'den
beri. Burada bunun konuşulması gerektiğini düşünüyorum çünkü bir yandan da
Halkın Hukuk Bürosu avukatları, Çağdaş hukukçular Derneği avukatları da Suriye
halklarının yanında oldukları için bugün hala bedel ödemektedirler. Halkın
Hukuk Bürosu ve Çağdaş Hukukçular Derneği avukatları emperyalizme karşı savaşta
Suriye halklarının yanında oldukları için Suriye'ye gitmişlerdi. Orada Halep'te
bir fabrikanın Türkiye tarafından boşaltılıp, çalındığını ispatlayacak deliler
toplamışlardı avukatlarımız. Ve bu delilleri toplayarak Türkiye devletine suç
duyurusunda bulunacaklardı. Bunun hazırlığını yapıyorlardı ve bunun çağrısını
duyurusunu yaptı avukatımız Selçuk Kozağaçlı. Suriye'den Türkiye'ye gider
gitmez Türkiye de gözaltına alındı kendisi tutuklandı. O zamandan beri de hala
Tutsak. Yani avukatlarımız bir yandan Suriye halkının yanında oldukları için
bunun bedelini ödüyorlar. Biz bunun bedelini ödüyoruz hala. Biz hak
savunucuları olarak burada bulunan avukatlarla sadece avukatlık görevleriyle
değil hak savuncuları olarak burada bulunduklarını biliyorum. Yargı
savunucuları değil de Ebu Timtik gibi hak savunucularıyız. Bu yüzden buradayız.
O anlamıyla hak savunucuları olarak bizler Suriye'deki soykırımı durdurmak için
bir şeyler yapmak zorundayız. Hukuki anlamda bir şeyler yapmak zorundayız.
Uluslararası ceza mahkemesine başvurmak zorundayız. Bu katillerin başta Colani
olmak üzere HTŞ çetesinin ve tüm katillerinin ve tüm bu katliamlara ortak olan
işbirlikçilerin yargılanmasını sağlamak zorundayız. Bu anlamıyla Temel Haklar
Ve Özgürlükler Derneği olarak bu Uluslararası Hukuk sempozyumundan talebimiz,
beklentimiz burada sempozyum sonrası yapılacak olan Workshop'ta bu konuda
konuşulmasıdır. Bunun için çalışmaların yapılması böyle bir hedefin
oluşturulmasını istiyoruz. Suriye halkının bizim dışımızda kimsesi yok. Ama biz
umutsuz değiliz. Bir direniş geleneğinden geliyoruz." dedi.
İlk oturum
biterken kısa bir ara verildi. Ardından sempozyumun son oturumu başladı. 6
Nisan’da devam eden Hukuk Sempozyumunda son oturum; “FİLİSTİN DİRENİŞİ,
GAZZE’YE YÖNELİK İŞGAL VE SOYKIRIM SALDIRISI VE ULUSLARARASI HUKUK” oldu.
İlk konuşmacı
Kanada’dan Samidoun uluslararası koordinatörü Charlotte KATES oldu.
Charlotte
KATES;
“Halkın hukuk
bürosuna çok teşekkür ediyorum. Emperyalizme karşı bu önemli toplantıyı
düzenledikleri için çok teşekkür ediyorum.
Bu etkinlik
bugün hala yaşayan bir şehit olan Ebru Timtik adına düzenleniyor. Ben de onunla
İstanbul’da tanışma şerefine nail oldum. Hatırlıyorum Ebru Timtik gözleri her
zaman hedefe sabitlenmiş ve emperyalizmin karşısındaydı.(…)
Emperyalizmin
ve faşizmin hadis güçleri tarafından katledilen her kahramanı ve devrimci
Kuddüs yolunda şehit düşen herkesi selamlıyorum.(…)
Kurtuluşlarını
kazanmak için tarihlerinin en büyük askeri operasyonunu üstlenen ve her savaşta
bu Kurtuluş’u kazanmaya çalışan; parmaklıklar ardında on binlerce mahkumu,
liderleri, silahlı direniş savaşçılarını, direnişin tüm fraksiyonlarını,
Lübnan’daki Hizbullah savaşçılarını, Yemen’in silahlı güçlerini, Husuleri,
Hareketini bölgede emperyalizme karşı direnmeye devam eden tüm silahlı güçleri
selamlıyorum. (…)
Burjuva hukuku
bizi bastırmak için ortaya çıkarılmıştır. (…)
Bizim devrimci
hareketlerimiz burjuva hukuk sistemi tarafından korunacaktır. (…) Elimizdeki
hukuku bu mücadelede bir silah olarak kullanacak, direnişin bir parçası haline
mi getireceğiz yoksa bunun yerine burjuva hukukunun kurallarını alıp halk
hareketlerine mi dayatacağız?
(…)Filistin’de
hiçbir şey 7 Ekim 2023’te başlamadı küresel direniş kampının bir parçasıdır
Filistin’deki direniş.
(…) Savaşçıları
ve liderleri bile şaşırtan çok zekice planlanmış bir hareketi Filistin direnişi
7 Ekim Al Aksa Tufan’ı dünyayı bir daha geri dönülmeyecek şekilde
değiştirmiştir. (…) 7 Ekim karşısında Soykırım’dan başka bir şey yapamadılar.
(…)
Filistin’i
korumak için sevgili liderlerini feda ettiği Lübnan’a ve Yemen’de Kızıldeniz‘i
kapatarak İsrail gemilerinin ABD gemilerinin geçmesine engel olan Yemen’e
dünyanın dört bir yanında emperyalizm ve siyonizm gericiliğe karşı uzanıyor.
(…)
Her bir
Filistinlinin kendi topraklarını kurtarmak için silahlı mücadele hakkı vardır.
(…) Suikast politikası siyonist rejimin temel politikasıdır.
Filistin için
büyük fedakarlıklar yapan bu büyük liderleri konuşmalıyız.
(…) Direnişe
verilen desteği bastırmak için terörle mücadele yasaları terörist tanımlamaları
el ele gidiyor.
Emperyalist
ülkelerin hazırladığı terörist listeleri baştan reddetmeliyiz çünkü bunlar
baskı mekanizmaları yaratıyorlar. Bazen gerçekten gerici ve suçlu örgütleri
içerse de bu tanımlamalar, terörist tanımlamaları devrimci örgütler için
yanlıştır. (…)
Bir devlet
ordusu olan İran ordusu dahi terör listesine alınabiliyor. (…)
Şehit
Nasrallah‘ın söylediği gibi ;Bu savaşın sonu tarihi bir zafer olacaktır. Bu
zaferi gerçekleştirmek için elimizden gelen her şeyi yapalım ve küresel direniş
ve devrim kampı ile bunun bir parçası olarak anti-emperyalist avukatlar olarak
bize düşen bu eşsiz rolü oynayalım.” dedi.
Ardından
ABD’den gelen Avukat Suzanne ADELY konuştu.
Avukat Suzanne
ADELY;
“Ebru Timtik’i
anmak ve onun mirasını yıllar boyunca onurlandırmak taahhüdünü ifade etmek
istiyorum. (…)
Yahya Sinvar
Gazze de yürürken şöyle diyordu ; gün batımında sahile yürüyorsun ve kıyıda
sohbet eden denizin ötesindeki dünyanın nasıl göründüğünü, hayatın nasıl
olduğunu merak eden gençleri görüyorsun. Bu yürek parçalayıcı, herkesin
yüreğini parçalaması gerek. Onların özgür olmasını istiyorum.
Bu sözler
Filistin direnişi davasının ahlaki zorunluluğunu ve direnişin ahlaki
üstünlüğünü anlatıyor.
(…) Güney
Amerika’nın Laheydeki müdahalesini küçümsemek istemem.
Bu küresel
anlamda Filistin’e bakışı değiştirmiştir. (…)
Biz
Anti-emperyalistler olarak sadece teoride değil, pratikte de direnişin bir çok
cephesinde yer almak zorundayız. Halkın avukatları, anti-emperyalist avukatlar
ve hukuk emekçileri olarak işçi sınıfının yanındayız.
(…) Gazze’deki
savaş küresel bir karşı ayaklanmadır. Filistin direnişi asla küçümsenemez.(…)
Gençler artık dünyada emperyalizmin nasıl göründüğünü ve ona karşı nasıl
direnilmesi gerektiğini görüyor.
(…) Bu mücadele
anti-sömürgeci mücadeledir. Küresel mücadeledir ve işçi sınıfının
mücadelesidir.” dedi.
Son olarak
Filistin’den Foad BAKER’in mektubu okundu.
Baker
mektubunda; “Filistin halkının direnişine güvenin.(…)Kaşıkla duvarları kazarak
hapishaneden kaçan bir halkı hatırlıyorum…” dedi.
Daha sonra bir
çalışma grubu oluşturuldu ve Sempozyum ile ilgili değerlendirmeler ve kararlar
alındı.
Ekim ayında
Anti-Emperyalist Halkın Avukatlar birliğini kurmak üzere bir kuruluş konferansı
yapma kararı alındı.
Suriye’deki
Soykırımı durdurmak için bir komite kuruldu.
Günay Dağ’ın
oturum hakkı direnişini sahiplenmek için ortak dilekçe hazırlandı ve sorumlu
kuruma bir basın açıklamasıyla bu dilekçe teslim edildi.
Türkiye’de
Halkın Tutsak Avukatları için Adalet Bakanı’na Mektup yazma kararı alındı ve
kampanya ile ilgili öneriler alındı.