21 yaşındaki eski bir öğrencinin
gerçekleştirdiği bu saldırı, Batı dünyasının, özellikle de Baş Emperyalist
Amerika Birleşik Devletleri'nin sıkça karşılaştığı bir gerçekle, artık Avrupa
Birliği bloğundaki ülkelerin de yüzleşmeye başladığını göstermiştir...
Graz’daki katliam, Columbine’dan
(1999) Sandy Hook’a (2012), Parkland’dan (2018) Uvalde’ye (2022) kadar uzanan
Amerikan okul katliamları yakın tarihiyle pek çok açıdan örtüşmektedir.
Katliamın faili gencin geçmişinde
sosyal izolasyon, dijital dünyaya kapanma, şiddet fantezileri kurma ve ağır
ruhsal çöküntü gibi düzenin bir çırpıda sayılabilecek tahribatları mevcuttur.
Ayrıca hem Graz katliamcısının hem
de ABD'deki benzerlerinin ortak özelliklerinden biri, düzenin onları fark
etmemesi ya da fark etse bile müdahale etmemesidir...
Bunun temelinde hem sermaye
sınıfının halka bakışı hem de Kapitalizmin bireyi yalnızlığa mahkûm eden
çürümüş yapısı yatmaktadır.
Kapitalist toplumlar, her daim
bireysel başarıyı yüceltirken rekabeti ana değer olarak benimser.
Mevcut düzenin halklara sunduğu
esas önerme “her koyun kendi bacağından asılır” ya da “gemisini kurtaran
kaptandır” türü kesif bir bencilliktir.
Bu durum, özellikle ergenlik
çağındaki gençlerde kıyaslamaya, yetersizlik duygusuna, dışlanmaya ve en
nihayetinde depresyon ve öfkeye yol açmaktadır.
Düzenin bu ruhsal çöküntüye karşı
gençliğin önüne çare olarak koyduğu alternatifler de aslında hep benzer
çerçevelerle sınırlıdır.
Bu seçenekler genelde ya bireysel
kariyer başarıları ya da kumar, şans oyunları, uyuşturucu, fuhuş, alkol,
bilgisayar oyunu ve benzeri bağımlılıklar olmaktadır.
Buna karşın, Kolektivizm temelli
toplumsal yapıların ve sosyalist eğitim sisteminin çocuk psikolojisi üzerindeki
olumlu etkileri yaşam tarafından defalarca doğrulanmıştır.
İnsanlığın yakın tarihindeki kısa
süreli reel sosyalizm deneyimlerinde de açıkça görüldüğü üzere, sosyalizm
bireyi yalnız bir özne değil, toplumsal kolektifin bir parçası olarak tanımlar.
Buna uygun olarak eğitim alanında
rekabetçi akademik başarıya değil; toplumsal aidiyet, etik değerler, birlikte
üretme ve paylaşma kültürüne odaklanır.
Bu devrimci yaklaşımda kolektif
aidiyet duygusu dışlanma ve yalnızlaşma riskini azaltır.
İşbirliğine dayalı öğrenme,
bireysel rekabetin gençlerde yarattığı kıyaslama anksiyetesine karşı bir tampon
işlevi görür.
Bunlara ilaveten, kamu temelli ruh
sağlığı hizmetleri, erken tespiti ve doğru müdahaleyi mümkün kılar.
Çürüyen kapitalist toplumlarda ise
gençler arasında anksiyete, asosyallik, depresyon, intihar ve saldırganlık
oranları ciddi şekilde yüksektir...
Okul katliamları da tüm bu
tablonun en dehşet verici dışavurumudur.
Kapitalist modelin bireyi
yalnızlaştıran, toplumdan koparan ve bireysel başarıyı kutsayan yapısı;
çocuklarımızı ve gençlerimizi yalnızca başarısızlıkla değil, bunun gibi varoluş
bunalımlarıyla da baş başa bırakmaktadır.
Sosyalizm ise bireyi toplumun
güvenli ve destekleyici çeperinde tutarak bu tarz çöküşlerin önünü alabilecek
sağlam bir Sosyolojik ve Psikolojik zemin sunmaktadır.
Son tahlilde, eğitim sistemleri
yalnızca bilgi değil, insan yetiştirir ve bu sistemler, toplumdaki üretim
ilişkilerine göre şekillenir.
Bu nedenle okul katliamları
yalnızca failin değil, tüm sistemin ve üretim ilişkilerinin sorgulanması
gereken vakalardır.
Çünkü Kapitalist dünyada birey
yalnızlaştıkça, toplumsal güvenlik de mümkün olmamaktadır.
İnsanı insana yabancılaştıran ve
düşmanlaştıran bu ucube düzeni tarihin çöplüğüne gönderecek panzehir ise
SOSYALİZMDİR.
16.HAZİRAN.2025
AVUSTURYA HALK CEPHESİ