Fransa’da yayın yapan Basta gazetesi Zehra Kurtay ile röportaj yaptı. Geçmişi ve şuan Fransa’da yaşadığı hukuksuzlukları soran gazeteci Emma Bougerol’un röportajının çevirisini sizler ile paylaşıyoruz.
Ülkesinde tehdit altında olan, Fransa’ya sığınan bir Türk
gazeteci sınır dışı edilme tehlikesiyle karşı karşıya
Zehra Kurtay, Türkiye’de devrimci sol bir gazeteci ve
aktivistti. 18 yıldır Fransa’da mülteci olarak yaşayan Kurtay, artık bir
“Fransız topraklarını terk etme yükümlülüğü” (OQTF) altında. Bugün bile,
ülkesine geri dönmesi onun için ciddi bir tehlike anlamına geliyor.
“Ülkemi çok özlüyorum. Orada yaşamayı çok isterdim. On sekiz
yıldır ayağımı basmadım oraya. Annemi on sekiz yıldır görmedim. Kısa bir süre
önce hayatını kaybetti, cenazesine bile katılamadım.”
Zehra Kurtay’ın bakışları boşluğa dalıyor. Fransa’ya giden
yolu; tek yön, engellerle dolu bir yolculuktu.
“Türkiye’ye dönersem beni bekleyen şey işkence, hapis, belki
de ömür boyu mahkûmiyet.”
Her zamanki güler yüzlü haliyle tanınan eski gazeteci bu kez
endişeye yenik düşüyor. 53 yaşındaki kadın, Fransa’yı terk etme yükümlülüğü
(OQTF) prosedürüyle karşı karşıya ve ülkesine sınır dışı edilme korkusuyla
yaşıyor. Sosyalist, antifaşist ve devrimci bir aktivist olan Kurtay, yaklaşık
yirmi yıl önce terk ettiği ülkesine adım atarsa hayatını kaybedebileceğini
biliyor — o zamanlar şimdiki muhafazakâr ve otoriter Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan, başbakandı.
Haziran sıcağında, Val-de-Marne’de bir Türk restoranının
arka kısmında, büyük bir camın önünde otururken Zehra Kurtay hikâyesini
anlatıyor. Aktivist hayalleri, gazetecilik kariyeri ve Türkiye’deki hapis
yıllarının ardından gelen sürgün hayatı; bu solcu kadının yaşamı, hem
Türkiye’deki baskının hem de Fransa’da göçmenlere yönelik muamelenin bir özeti
gibi. Aynı zamanda böylesi zorluklarla yüzleşmek için gereken cesaretin de bir
örneği.
“En büyük hayalim devrimci olmaktı”
“Ben faşizmle yönetilen bir ülkeden geliyorum,” diye
başlıyor Türkiye rejimi muhalifi. Lise yıllarında arkadaşlarıyla yaptığı
sohbetlerde solcu fikirlerle tanışır. “Ülkemizin tarihi katliamların
tarihidir,” diye anlatıyor — Ermeni Soykırımı ve Kürtlere karşı yürütülen savaş
başta olmak üzere. “İktidar halkımızı katliamlarla bölüyor. Ben bunları
sorguluyordum. Yoksulluğu sorguluyordum. Kimsenin fikirleri yüzünden
öldürülmediği, toplumsal eşitsizliklerin olmadığı bir ülke hayal ediyordum.”
O yaşlarda aklındaki tek şey üniversiteye gitmekti — sol
hareketin kalbinin attığı yere. “En büyük hayalim devrimci olmaktı,” diyerek
gülümsüyor. Fransız dili eğitimi alırken fakültedeki aktivistlerle tanışır. “Le
Combat” (Mücadele) adlı bir medya kuruluşunda gönüllü gazetecilerle yolları
kesişir. Fransızca öğretmeni olmayı planlarken, kendisini bu gazetecilerin
arasında bulur. 1994 yılında profesyonel gazeteci statüsü alır. Aynı yıl haber
takibi yaptığı arkadaşlarıyla birlikte gözaltına alınır ve hapse atılır. Bu ilk
tutuklanmasıdır; ama son olmayacaktır.
“F tipi” hapishanelere karşı açlık grevi
İstanbul’a taşındıktan sonra Gazi Mahallesi’nde “Gazi’nin
Sesi” adlı bir medya organının kuruluşuna katılır. 1998’de sol görüşlü
“Kurtuluş” gazetesinin genel yayın yönetmeni olur. Göreve başladıktan kısa süre
sonra, gazete ofisi polis tarafından basılır. “Çok şiddetliydi. Hepimiz kan
içindeydik,” diyor. Ertesi yıl yine bir baskın olur; bu kez gözaltına alınıp
yeniden hapse atılır.
Ümraniye Cezaevi’nde, çok sayıda siyasi tutukluyla büyük bir
koğuşu paylaşır. “Kalabalıktık, ama birlikteydik; bu da yalnızlığı kırıyordu,”
diyor. Ancak iktidar yeni bir cezaevi reformu planlamaktadır: Koğuşlar
kaldırılacak, “F tipi” küçük hücreler getirilecektir.
“Bir yıl boyunca, nasıl ortak bir mücadele hattı kurarız
diye tartıştık,” diye anlatıyor. Açlık grevi kararı alınır. Zehra Kurtay ilk
gruptadır. 2000 yılında yemek yemeyi tamamen bırakır.
Zorla beslenme: kalıcı sakatlık
Açlık grevinin 60. gününde, polis ve asker hücreye girer.
Aynı anda birçok cezaevine baskın yapılmıştır. “Bu, siyasi tutukluları zorla
alıp yeni F tipi cezaevlerine koymak için yapılan hükümet saldırısıydı.”
Direniş başlar. “Bu bir katliamdı.” Sadece Ümraniye’de 5 tutuklu öldürülür. Tüm
Türkiye’de 30 mahpus hayatını kaybeder.
Kurtay ve arkadaşları açlık grevine devam eder. 181. günde
hastaneye kaldırılır ve zorla beslenir. Uluslararası hukukta ağır şekilde
kınanan bu yöntem kalıcı sağlık sorunlarına neden olur. Zehra Kurtay’ın da
aralarında bulunduğu yaklaşık 600 kişi bu süreçte engelli hâle gelir.
“Zorla besledikten sonra, adeta bir bebek gibiydim.
Yürüyemiyordum, altıma bez bağlıyordum…”
Sinir sisteminde kalıcı hasarlar oluşur. Tek başına
yürüyemez. Ciddi sağlık sorunları nedeniyle serbest bırakılır. Ancak bu,
çilenin sonu değildir.
“Dört yıl sonra doktorlar ‘iyileştim’ diyerek beni yeniden
hapse atmak istediler. Ama iyileşmemiştim; hâlâ engelliydim.”
Annesi ve kardeşleri onu yurtdışına kaçırmak zorunda kalır.
Sahte bir pasaport ayarlanır, Fransa’ya uçuş ayarlanır. 2007’de Fransa’ya gelir
ve mülteci statüsü alır.
Fransa’da da hapis: “Burada bile!”
İlk olarak İstanbul’dan tanıdığı ailelerin yanında kalır.
Kültürel merkezlerde sosyalleşmeye başlar. “Yeni bir yaşam kuruyordum; tedavi
randevuları, fizik tedavi… Hâlâ yardımla yürüyebiliyordum.”
Ama sadece 5 ay sonra, gözaltına alınır. “Burada bile!” diye
gülüyor.
Polis onu “çok önemli biri” sanır. 2008 ve 2012’de, Türkiye
ve AB tarafından “terörist” ilan edilen gruplarla bağlantılı olduğu iddiasıyla
soruşturma açılır. Oysa kendi ifadesiyle, yalnızca “yasal ve kültürel
faaliyetleri olan bir merkeze” gitmiştir. “Hiçbir yasa dışı gösteriye bile
katılmadım!”
Yine de 5 yıl hapis cezası alır. Fleury-Mérogis Cezaevi’nde
küçük bir hücrede kalır. “9 metrekarelik bir hücredeydim. Çok zor, çok kirli
bir yerdi.”
Türkiye’deki siyasi tutsaklık geçmişi ona burada hayatta
kalmak için güç verir. “Kendime hep ‘Türkiye’de olsaydım ne yapardım?’ diye
sordum. Ve ona göre davrandım.”
Türkiye rejiminin kara listesinde
Serbest bırakıldığında, üç ayda bir karakola gidip ikametini
bildirmek zorundadır. Kültürel merkezlerle tüm bağlantısı da kesilmiştir.
Neredeyse 10 yıl sonra, mülteci statüsü geri alınır. Ama
Kurtay vazgeçmez. 2019’da Ofpra ve Paris’teki Strasbourg-Saint-Denis çevresinde
masalar açıp dilekçe toplar.
Bugün ise Türkiye İçişleri Bakanlığı’nın “terörist arananlar
listesi”ndedir. Dört kategoriden gri listede yer alır. Yakalanması için 2
milyon Türk Lirası (yaklaşık 44.000 Euro) ödül konmuştur.
Avukatı Eliot Sourty, bu listede “etkisiz hâle getirilenler”
(çoğu ölü) kategorisinin de olduğunu hatırlatıyor.
“Zehra’nın tehlikede olduğu çok açık.”
“Solun bir parçası olmanın gücünü fark ettim”
Yanında oturan Sevil Sevimli, hem dostu hem de çevirmeni
olur. Sevil de benzer bir hikâyeye sahiptir: 2012’de Türkiye’ye öğrenci
değişimiyle gittiğinde tutuklanır, “terör örgütü üyeliği”yle suçlanır.
Fransa’ya döndüğünde politik tutuklularla ilgilenmeye başlar, Zehra’ya ilk
mektubunu gönderir. Cezaevinden çıkınca tanışırlar, dostlukları başlar.
Zehra 26 Mayıs’ta gözaltına alınarak Oissel’deki geri
gönderme merkezine konur. Haberi alan Sevil, Lyon’dan Paris’e trenle koşar.
Almanya’daki destekçiler de hemen yola çıkar.
“Ertesi sabah, valilik önünde 20 kişilik bir eylem yaptık,”
diyor.
Zehra, destek telefonlarıyla yeniden güç bulur. “Bedenimin
her hücresinde bu sevgiyi hissettim.”
Geri gönderme merkezindeki diğer kadınların, onun sahip
olduğu destek ağına sahip olmadığını fark eder.
“Barınma belgesi bazılarında günlerce sürüyordu; bense bir
saatte getirtiyordum. Solun bir parçası olmanın, örgütlü olmanın ne kadar
önemli olduğunu anladım. Bu durumda insan kendini hiç gibi hissediyor ama ben
güçlü hissettim.”
“Ne olursa olsun mücadeleye devam edeceğim. Başarırsam,
başkalarına da güç verebilirim.”
Zehra Kurtay’ın OQTF’ye ve sınır dışı kararına karşı açtığı
dava 18 Haziran Çarşamba günü Melun İdare Mahkemesi’nde görülecek. Destekçileri
saat 09:30’da mahkeme binası önünde toplanacak.