Akşam, Pagine Esteri’nin yapımını üstlendiği “Ayten’in
Devrimi” belgeselinin gösterimiyle başladı. Altı ay boyunca gizli bir gözaltı
merkezinde kaçırılıp işkence gören Ayten Öztürk’ün çarpıcı hikâyesini anlatan
film, izleyenleri derinden etkiledi. Bu hikâye, yalnızca bireysel bir direnişi
değil; Türkiye’de muhalefeti susturmak için kullanılan sistematik baskı
yöntemlerinin de karanlık yüzünü gözler önüne serdi.
Belgesel sonrası gerçekleşen panelde, Türkiye’nin hem
tarihsel hem de güncel politik ve hukuki durumu derinlemesine ele alındı.
Panelin konuşmacıları arasında belgeselin yönetmeni gazeteci Eliana Riva,
Halkın Hukuk Bürosu – Uluslararası Ofis temsilcisi, Demokratik Hukukçulardan
avukat Carmine Malinconico ve Aurora D’Agostino yer aldı.
Panelin dikkat çeken konuşmalarından biri, Napoli
Barosu’ndan Avukat Roberto Giovene tarafından yapıldı. Observatory for Lawyers
in Danger (Tehlike Altındaki Avukatlar Gözlemevi) üyesi ve Avrupa Barolar
Birliği İnsan Hakları Komitesi’nde görev yapan Giovene, konuşmasında özellikle
Türkiye’de savunma hakkının sistematik biçimde yok edilmesine odaklandı. Ebru
Timtik’in adil yargılanma talebi için ölüm orucundaki direnişini ve ardından
gelen ölümünü anarak başladığı konuşmasında, Timtik’in yalnızca bir avukat değil,
tüm dünya için adaletin simgesi hâline geldiğini vurguladı.
Halkın Hukuk Bürosu ve ÇHD avukatlarının yargılandığı
davaları örnek gösteren Giovene, delilsiz mahkûmiyetler, gizli tanık
uygulamaları ve yargı sisteminin siyasallaşması gibi olguların, Türkiye’de
hukukun araçsallaştırıldığını açıkça ortaya koyduğunu belirtti. HHB’nin,
müvekkilleriyle özdeşleşen mücadeleci savunma pratiğinin iktidar tarafından
tehdit olarak algılandığını ve bu nedenle cezalandırıldığını söyledi.
Giovene, Avrupa hukuk kurumlarının bu açık baskı
politikalarına karşı daha yüksek sesle konuşması gerektiğini ifade ederek,
mesleki dayanışmanın sınır tanımayan bir sorumluluk olduğunu vurguladı: “Bugün
Türkiye’de bir avukat susturuluyorsa, yarın başka bir ülkede adaletin sesi
kesilir,” dedi. Ebru Timtik’in mücadelesinin tüm özgürlükçü hukukçular için
etik bir çağrı olduğunun altını çizdi.
Etkinliğin finalinde sahne alan Grup Yorum, Türkiye’de
uğradıkları sansür, yasak ve baskılara rağmen direnişin sesi olmayı sürdürüyor.
L’Asilo’nun sahnesinde yankılanan direniş ezgileri, yalnızca bir müzik
performansı değil; devrimci sanatın adalet mücadelesinin bir parçası olduğunu
bir kez daha gösterdi.
L’Asilo’daki bu akşam, sadece bir kültürel etkinlik değil,
aynı zamanda uluslararası bir dayanışma çağrısıydı. Türkiye’de susturulmaya
çalışılan her sese, her hak arayışına Napoli’den uzanan bir köprüydü bu.
Adaletin, hukukun ve direnişin sınır tanımadığını bir kez daha hatırlattı:
Baskıya karşı mücadele sürüyor, dayanışma büyüyor.