29 Temmuz tarihinde resmi polis gelip, Zehra Kurtay ve tekrar direnmeye gelen Francois'un kimlik bilgilerini aldılar. Yaklaşık 6 polis vardı.
Bugün ayrıca çadırın arkasında bulunan bir kapıya girdiler, orada işleri olduğunu söylediler.
Sonra bu akşam bu iki kişi geldi.
İngiliz turist olduklarını iddia ettiler.
Aksanları tam İngilizlerinki gibiydi.
Sohbet esnasında Güney Afrikalı olduklarını söylediler.
Bunlar muhtemelen Fransız gizli servisinden ve sivil polis olduklarını gizlemek için yaptıkları hamledir.
Tabi belki de gerçekten 2 faşist İngiliz turistlerdi. Ancak konuşma esnasındaki detaylar bunun böyle olmadığını düşündürüyor.
Şu aşamada kesin olarak bir şey söyleyemeyiz.
Ama provokasyon yapmak istedikleri kesin.
Bu iki şahıs en sonunda bize fiziki olarak da saldırdıkları için, onlarla ilgili suç duyurusunda bulunmak istiyoruz.
Kendilerine Zehra ile ilgili bahsettik.
Ama zaten "anti-sosyalist sosyal klüb" yazılı T-Shirt ile gelmişler.
Diğerinin T-Shirt'inde eski Alman alfabesi ile Conquest yazıyordu.
Faşist'lerin kullandığı bir terminoloji, "fetih" demek.
Ve elinde kamera vardı.
Biz sohbeti Zehra ile sınırlandırmaya çalışırken, onlar ısrarla anti-komünizm konuşmaları yaptılar. Küba, Venezüella, Nikaragua, Kuzey Kore ve Çin'in diktatörlük olduklarını vs. bahsettiler.
Onları ikna etmek istemediğimi onlarında beni ikna edemeyeceklerini söyledim.
Ama ısrarla konuyu buraya getirdiler.
Onlarla biraz tartışmaya girdikten sonra, bilgi düzeyleri dikkat çekiciydi.
Özellikle Nasyonal-Sosyalizm ve Hitler, Mussolini vs.. hakkında olağanüstü bilgi sahipleriydi.
"Holokost'u inkar etmek kötü, ama Holodomor için de aynı şey geçerli"
"Lenin 60 milyon insanı katletti"
Çin, Küba... sürekli anti-komünizm propagandası yaptı.
Bir noktada, "sosyalizmin işlediği hiç görülmedi. Ama bak şu mükemmel Paris'imize. Gördüğün gibi kapitalizm hayata geçirilebiliniyor" dedi.
Onun üzerine: "Sen şu güzel
Paris'de biraz dolaşırsan, her tarafta uyuşturucu bağımlılarını, sokakta
yaşayanları ve dilencileri görürsün" dedim. "Bizim de bazı
sorunlarımız olabilir" dediler.
Tartışma bu şekilde sürerken, sohbeti tekrar Zehra üzerine çekmeye çalıştım. Bu sefer, "neden açlık grevi yapıyor? Zaten iade edilemez kararı çıkmış" diye sordu. İşte bu soru, o kişilerin Zehra'nın yanına bilinçli geldiklerini düşündürüyor. Çünkü onlara ilk başta bu bilgiyi vermiştim. Ama öylesine geçen bir turist böyle bir detay bilgiyi aklında tutamaz. Zehra'nın direnmesi onları rahatsız ettiği bu cümleden net anlaşılıyor.
Sonra mülteciler ile ilgili: "peki biz her gelmek isteyen kişiyi içeriye mi almalıyız? Ne zaman yeterli olur" diye sorunca, ben, yani onlarla muhatap olan kişi: "bu soruyu siz İngilizler için cevaplayayım. Sizin işgal ettiğiniz ve sömürgeleştirdiğiniz bütün ülkelerin halkları İngiltere'ye girme hakkına sahip".
Bunu deyince bana karşı saldırganlaştı. Kamerayı açıktan üstüme tutup, çekim yaptı.
Ona, "beni çekme" dedim. Çekeceğim, çekme, çekeceğim.
Bana bağırmaya başlayınca, Zehra dayanamadı, çıktı ve "çekme, git burdan" diye bağırdı onlara.
Zehra öfkeyle onlara bağırınca, "sen mi 28 gündür açlık grevi yapıyorsun. Sen yiyor musun" dediler.
Yani Türkiye faşizmin'de iddia ettiği gibi, "gizli gizli yediğini" ima ettiler.
Buda onların sivil faşist olmaktan çok, Fransız devleti için çalıştıklarını düşündürüyor.
Zehra beni (yani o faşistler ile muhatap olan kişiyi) korumak için onların üstüne üstüne yürüdü, faşistler birbirlerine siper oldular. Kolunu kalkan gibi kaldırdı. Zehra, "kolu demir gibiydi" dedi. Yani antramanlılar. Bu kişilerin dövüş sporu bildiğini düşündürüyor.
Buda onların ya asker ya polis ya da gizli servis mensubu olduğu şüphesini güçlendiriyor.
Sonuçta polis, ordu ve gizli servis içinde çok sayıda faşist var. Bunlar birbirine çelişen şeyler değil.
Hengame çıktıktan sonra, çadırın etrafında kim varsa, bütün yabancılar bizi sahiplenmeye geldi.
Hatta sokakta yaşayanlar, uyuşturucu bağımlıları... hemen bizim yardımımıza geldi.
Bu iki şahıs bunun üzerine fiziki şiddet uyguladı. Bize yardım eden kişilerden birini yere itti ve kolunu sıyırdı. Zaten diğer kolu kırık ve alçıdaydı.
29 Temmuz'da resmi polisler geldi.
30 Temmuz'da faşistler provokasyona geldi.
Bakalım yarın bizi ne bekleyecek?
Bu, Zehra Kurtay'ın açlık grevinin, Fransız devletini çok rahatsız ettiğini gösteriyor.
Doğru yoldayız.