ONAR ONAR, YÜZER YÜZER, BİNER BİNER!
Köyleri yaktılar,
toprağı ağalara peşkeş
çektiler…
Köylüyü köysüz bıraktılar;
ekmeğini elinden alıp mevsimlik
ölümlere sürdüler.
Sürgün ettiler traktör
römorklerinde, kamyon kasalarında;
Halkın çocuklarını
yoksulluğun kara yollarında
birer birer değil, onar onar,
yüzer yüzer, biner biner öldürdüler!
Biz biliriz:
Suçlu her zaman kamyon olur, şoför
olur…
Yol olur, yağmur olur, rampa olur,
olmadıysa fıtrat olur, kader olur.
Ama asla suçlu olan bu düzenin
kendisi olmaz!
Oysa ki biz,
biz her gün ölürüz!
Maden ocağında kömürleşerek,
selde boğularak,
depremde evlerimiz mezar mezarevi
olarak can veririz; boğaz tokluguna…
5 Ağustos 2025’te,
Şanlıurfa’dan Sivas’a umut taşıyan
bir minibüs uçuruma yuvarlandı.
Fındık işçisiydiler…
Tarlaya değil, ölüme vardılar.
3 can sonsuzluğa karıştı,
18 yaralı hastane kapılarında
bekledi.
Haber bitti, gündem değişti…
Ama acı orada kaldı.
Bir annenin yüreğinde,
bir çocuğun yetim bakışlarında,
bir köyün sessizliğinde
yankılandı.
Bize dediler ki:
“Toprak reformu yapacağız.”
Dediler ki:
“Köylü milletin efendisidir.”
Ama ne yaptılar?
Kürdistan’da köyleri boşaltıp
insanlarımızı şehirlere sürdüler.
Ege’de, Akdeniz’de çiftçinin
tarlasına
bankaların ipoteğini dayadılar.
Hayvancılığı bitirdiler,
tarımı çökerttiler,
su kaynaklarını, ormanları,
madenleri
emperyalist tekellere haraç mezat
sattılar.
Ve bir gün çıktılar kürsülere:
“Türkiye’yi küçük Amerika
yapacağız!” dediler.
Yani halkı aç,
toprağı sahipsiz,
ülkeyi bağımlı yapacaklarını
göğüslerini gere gere ilan
ettiler!
Bu ihanettir!
Bu halk düşmanlığıdır!
Ama halk unutur mu?
Bu düzenin çarkında ezilen,
çocuğunu kaybeden,
ekmeğini yitiren,
toprağını satanı unutur mu?
UNUTMUYORUZ!
Bu düzen yıkılmadıkça,
bu çark halktan yana dönmedikçe
biz yine onar onar,
yüzer yüzer,
biner biner öldürülmeye devam
edeceğiz!
Ama bu böyle gitmeyecek!
Halkın çocukları şimdi zindanlarda
direniyor:
KUYU tipi hücrelerde,
ışığın bile uğramadığı yerlerde
direnişi büyütüyorlar!
Serkan Onur Yılmaz 270. gününde,
Mithat Öztürk 175. gününde,
Ali Aracı 171. gününde,
Ayberk Demirdöğen 150. gününde,
Fikret Akar 130. gününde,
Ümit Çobanoğlu 71. gününde,
Gürkan Türkoğlu, Tahsin Sağıltıcı,
Fırat Kaya ilk haftalarında…
Her biri diyor ki:
“Olması gerekeni, normal olanı,
bedelle kazanılanı geri istiyoruz!”
Ve diyoruz ki:
Onlar hiçbir zaman vermedi.
Biz aldık.
Yine alacağız!
Çünkü biliyoruz:
Bağımsız olmayan bir ülkede,
her şey emperyalistler ve
işbirlikçileri içindir.
Ama halk birleşirse…
İşçisiyle, köylüsüyle, memuruyla,
öğrencisiyle,
serbest meslek sahibiyle,
yoksuluyla…
Bu düzeni yıkar,
kendi iktidarını kurar,
kendi anayasasını yazar!
Ve o anayasa şunu yazar:
“Emperyalizmin ve tekellerin
egemenliğine izin verilemez.”
“Toprak ağalarının saltanatına son
verilir.”
“Toprak köylünündür, satılamaz,
devredilemez.”
“Ormanlar, sular, göller
halkındır.”
“Tarım işçileri üretimin sahibi
olur,
köylü meclislerinde söz ve karar
hakkı halkın olur.”
“Taban fiyatı üretici belirler.”
“Kolektif üretim desteklenir,
borçlar silinir,
halk iktidarı halkı örgütler!”
İşte bunun adı:
BAĞIMSIZ DEMOKRATİK TÜRKİYE’DİR!
Biliyoruz; Bağımsız olmayan bir
ülkede herşey emperyalistler ve işbirlikçileri içindir.
Bizlerde işçisi, köylüsü, memuru,
öğrencisi, esnafı serbest meslek sahibi tüm halk birleşirse
Sömürücü ve zalim işbirlikçileri kovar, kendi
İKTİDARIMIZI kuracak, kendi ANAYASAMIZI yapacak güce erişiriz.
İngiltere Halk Cephesi
6 Ağustos 2025