30 Ekim'de Milano'daki seccorso Ross (Kızıl Yardım)
Türkiye'deki süren açlık grevleri ve Kuyu Tipleri ile ilgili panel düzenlendi.
Panelin bir nedenimde de şu anda 3 tutsağın günleri çok
ilerlemiş ve durumları ciddi olmasıydı:
Serkan Onur Yılmaz, Ayberk Demirdöğen ve Fikret Akar.
Panel ‘deki konuşmacı, panele online katılan Şükriye Akar
sözüne insanların ilgisi için teşekkür ederek başladı.
Çünkü yaklaşık 20 insan, hafta içi saat 21.00'den sonra sırf
direnişi dinlemek için orada bulundu.
Teşekkür etmesinin bir diğer nedeni de, sesleri kısılmak
istenen tutsakların seslerini duyurulması oldu.
Günleri çok ilerlemiş olan tutsakların hayatını kurtaracak
tek şeyin, ulusl. ve Türkiye'deki sahiplenme olduğunu vurguladı.
TAYAD’lı gecesini gündüzüne katarak çalıştığını söyledi.
Şu anda Ankara Kurtuluş parkındaki direniş ‘den söz etti.
Akar, TAYAD ve ailelerin maruz kaldığı baskılara değindi.
Çocuklarına para veya kıyafet yatıran anneler ve kardeşleri bile bu sebeplerden
dolayı tutuklayabildiklerini anlattı.
Ve Türkiye'deki baskılardan dolayı, uluslararası dayanışma
daha da fazla önem arz ediyor.
Akar anlatımını şu şekilde sürdü:
"Devlet sessiz sedasız S ve Y Tipi hapishanelerini 2021
yılında inşa etti. Bu hapishanelere devrimci tutsaklar getirene kadar, bizim
bile haberimiz olmadı. 2023 yılında devrimci tutsaklar götürülür götürmez açlık
grevine başladılar.
Ve dünya ilk defa bu hapishaneleri duydu.
Bugüne kadar 15 direniş ve zafer gerçekleşti.
Açlık grevi yapan tutsaklar sayesinde koyu sansür olmasına
rağmen, gazeteler yazıyor.
Ve TİHV, İHD, TTB hatta düzen partisi CHP bile "Kuyu
Tipleri kapatılsın" şeklinde beyanlarda bulundular ve bu yönde rapor
yayınladılar.
Elbette şu noktaya da en baştan değinmek istiyorum:
Avrupa'nın birçok yerinde "neden açlık grevi"
sorusu yöneltiliyor.
Ama aslında doğru soru şu olmalı: Neden dışarda yeterince
sahiplenme ve dayanışma olmuyor? Çünkü dışardaki mücadele yeterli olsa,
içerdekiler bu kadar yüksek bedel ödemek zorunda kalmaz.
Ayrıca hiç kimse onlarca, yüzlerce gün aç kalmak, acılar
içinde yaşamak ve ömrünün sonuna kadar açlık grevinin yarattığı sağlık
sorunlarını çekmek istemez.
Ama teslimiyet ile ölüm arasında seçim yapmak zorunda
kaldıklarında, "ya zafer, ya ölüm" diyorlar.
Şunu da belirteyim, biz açlık grevini faşizmin bize acıması
içinde yapmıyoruz. Türkiye devleti bizim ölmemizden veya sakat kalmamızdan
büyük memnuniyet duyacaktır. Biz asıl olarak dostlarımıza, ilgili kamuoyuna
hitap etmek için açlık grevi yapıyoruz. Onları harekete geçirmek için açlık
grevi yapıyoruz. Mesela Cansu Özdemir isimli Alman Parlamentosunda bir
milletvekili açlık grevleri ile ilgili bir Instagram paylaşımında bulundu.
Bu Kuyu Tipleri Türkiye'de açılmış olabilir. Ancak biz bunun
emperyalizmin projesi olduğunun bilincindeyiz.
Çünkü emperyalizm Türkiye'deki devrimci mücadelenin imha
edilmesini istiyor.
Türkiye'de iki çizgi var. Bir emperyalizm ile uzlaşan ve
kendisini fesh eden PKK ve onun peşine takılanlar.
Bir de devrimciler.
Bu elbette büyük resmin bir parçası. Kuyu Tiplerini BOP, GAP’tan
bağımsız düşünemeyiz. Şu anda Gazze, Suriye, Lübnan'dan bağımsız ele alamayız.
Emperyalizm ‘in kendi hegemonyası için Rusya, Çin, Afrika,
Latin Amerika, Ortadoğu vs.. için planı var.
Bu planın içinde, "DİRENEN GÜÇLERİN OLMASINI
İSTEMİYOR". Mesela Gazze'de emperyalizmi çok rahatsız eden bir nokta,
Gazze halkının direnmesi. Ölüyor ama vatanını terk etmiyor. Aynı şey Kuyu
Tipindeki direnen tutsaklar içinde geçerli. Ve direnişleri ile, her şart
altında direnile bilineceğini gösteriyorlar.
Elbette Kuyu Tipi hapishaneleri Türkiye'deki halka gözdağı
vermek içinde yapıldı. “Eğer devlete başkaldırmaya cesaret edersen, seni bu
Kuyu Tiplerine sokarım" mesajını veriyor. Ve halkın içinde çok büyük korku
var.
Ve direnen devrimcilerde halka şunu anlatıyor: Korkmayın.
Biz sizin içinde direniyoruz, siz yanlız değilsiniz.
Gerekirse canımızı veririz. Ama sizi faşizm karşısında
sahipsiz bırakmayiz.
Şunu da hepimiz anlamamız gerekiyor:
Bu hapishaneler bir pilot projedir. Eğer Türkiye'de başarılı
olursa, sizin ülkelerinize de taşıyacaktır.
Şükriye Akar Kuyu Tiplerinin ve direnişin siyasi anlamını
izah ettikten sonra, Kuyu Tipleri gerçeğini anlattı.
2000-2007 arasında gerçekleşen Büyük Direniş ‘in kazanımları
sayesinde F Tip'lerinin tecrit hücreleri olmaktan çıktığını.
Kuyu Tipi ve F Tipi arasındaki farkı anlattı.
Konuşmasının sonunda, Kuyu Tiplerini zamana yayılan ölüm
olduğunu, tutsakların bir çok sağlık sorunu yaşadığını.
Ama asıl amacın tutsakları psikolojimken çökertmek, onları çıldırtama
olduğunu söyledi.
Birçok tutsağın şizofreni, panik atak vs. yaşadığını
anlattı.
Akabinde Ayberk Demirdöğen ‘in 250. günü olan 15 Kasım'da
eylem günü olduğunu. İsterlerse onlarında 1 günlük destek açlık grevine
katılabileceğini söyledi.
Her haluklarda açlık grevi yapan tutsakların adreslerini
iletebileceklerini ve onlara kart ve mektup yazabilmelerinin mümkün olduğunu
söyledi.
Milano'daki seccorsa rossa sözünü şunu söyleyerek bitirdi:
Böylesi etkinlikler dikkati devrimci tutsaklara yöneltiyor.
Eylem günü bütün dünyadaki yoldaşları bir araya getiriyor.
Mücadeleyi yükseltmek isteyen bütün insanları birleştiriyor.
Bütün hükümetler açık bir şekilde halkları ve yoldaşları
mücadele etmekten vaz geçirmeye çalışıyor.
Özellikle de mücadele eden devrimcileri hedef alıyor.
Bütün dünyadaki proleterleri hedef alıp, örgütlü mücadeleyi
engellemeye çalışıyor.
Bu yüzden olup bitenleri, devrimci yoldaşların neler
yaptığını yaymak gerekiyor.
Hindistan ve Peru'ya da dikkat çekti. Bu mücadelenin daha
üst seviyeye taşınmasına hizmet ediyor.
Şu anda baskılara karşı mücadele etmek önemli. Çünkü bu bizi
savaşmaktan ve bir araya geçirmekten alıkoyuyor.
.jpg)
.jpg)
